Brenta_Banner.jpg

Geçtiğimiz bir kaç ay Ballıkayalar Vadisi için birçok acı gelişmeye sahne oldu. 1995 yılında tabiat parkı ve 1. derece sit alanı ilan edilen Ballıkayalar Vadisi, buna rağmen aradan geçen neredeyse 20 yıla yakın süre boyunca birçok tahribata maruz kaldı ve halen de maruz kalmaya devam ediyor.

Tüm bu süreci ve yaşananları ülkemizin ilk teknik tırmanış dergisi TAKOZ, web siteleri üzerinden çok güzel bir haber olarak derleyerek, 17 Aralık 2013 tarihinde yayına aldı. Ballıkayalar ile ilgili son gelişmeleri ve vadiyi korumak adına yapılan çalışmaları aşağıda linkte bulunan bu haberde okuyabilirsiniz.

http://www.takoz.org/page.aspx?id=16&habid=191

Haberde de detaylı olarak anlatıldığı üzere, Ballıkayalar vadisi, içerisine yapılmak istenen yürüyüş yolları ve seyir teraslarından tutun, vadiye inşa edilmesi planlanan HESe, 3. köprüyü İstanbul-İzmir Otoyolu'na bağlayan otoyollardan birisinin Ballıkayalar tabiat parkının ortasından geçmesi ihtimalinden tutun da, dereye bırakılan kimyasal atıklara kadar birçok tehlike ve tahribata maruz durumda.

Ballıkayalar, sadece bir doğal anıt olmasının yanında aynı zamanda ülke tırmanışına, dağcılığına mal olmuş ciddi bir kültürel mirası ve tarihi de barındırmakta. Ballıkayalar'ı kaybetmekle sadece eşsiz bir doğa parçasını kaybetmiş olmayacağız, aynı zamanda tırmanış tarihimizin bir parçasını yitireceğiz.

Özellikle yeni jenerasyon tırmanıcılar ve doğa sporcuları için belki bu söylediklerimiz çok havada kalıyor olabilir. Gelişen tırmanış, yeni açılan bölgeler, artan seyahat imkanları zaman içinde Ballıkayalar'ın özellikle yeni jenerasyon arasındaki popülaritesini bir miktar azalttı. Belki birçok genç doğa sporcusu kendisine soruyordur "Ballıkayalar neden bu kadar önemli olsun ki?"

İşte tirmanis.org ekibi olarak biz de bir miktar bunu anlatmak istedik. Bu sebeple bu zamana kadar Ballıkayalar'da tırmanmış birçok değerli isme e-posta ile "BALLIKAYALAR SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR? / SON GELİŞMELER HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR" şeklinde bir soru gönderdik. Birçok cevap aldık ve bu cevapları bize dönen sırası ile aşağıya listeledik. Ballıkayalar'ın onları için ne ifade ettiğini, bu her biri ülke tırmanışı için önemli, değerli ve Ballıkayalar'da uzun yıllar mesai yapmış tırmanıcıların ağzından okuyun istedik.

Sizi bu kısa yazılarla baş başa bırakmadan evvel, tirmanis.org ekibi olarak sizlerden 3 adet ricamız var:

1- Lütfen bu yazımızı özellikle bu işe yeni başlamış, genç tırmanıcı, doğa sporcusu arkadaşlarla paylaşmaya çalışın. Paylaşın ki, Ballıkayalar'ın aslında ne anlama geldiğini onlara bir miktar anlatma şansımız olsun.

2- Aşağıdaki linkte bulunan imza kampanyasına mutlaka bir imza da siz atın!
http://www.change.org/tr/kampanyalar/ball%C4%B1kayalar-tabiat-park%C4%B1-nda-her-t%C3%BCrl%C3%BC-insan-tahribat%C4%B1n%C4%B1-azalt%C4%B1n-ve-ball%C4%B1kayalar-%C4%B1-koruyun

<p<>3- İmkanınız olduğu oranda Ballıkayalar'ın korunmasına siz de destek verin!

Tırmanışla kalın,
tirmanis.org ekibi @ 2014

***

Emre Altoparlak

Ballıkayalar, tabiat parkı olmanın ötesinde, dağcılık ve spor tırmanış tarihimizin kültürel mabedi ve mirasıdır. Son 30 sene içerisinde, dağcılık ve spor tırmanış tarihimizde iz bırakmış olanların birçoğu, Ballı ekolünden gelmektedir. İstanbul’lu doğa severler olarak, çoğumuzun ilk kampı veya ilk iple teması mutlaka Ballı’da olmuştur. Artık kültleşen geleneksel ve spor tırmanış rotaları ile dağcılık kültürümüzde Ballı ekolü doğmuş, ilk ve tek olmak üzere bir tırmanış bölgesi kendini okul haline getirmiş ve kendi stili ile anılır olmuştur. Kuşkusuz, İstanbul dağcılığı için kaçınılmaz bir eğitim ve sosyalleşme sahasıdır. Öyle ki yokluğunu ikame etmek neredeyse imkansız olup, hem sosyal hem de fiziksel olarak olumsuz etkileri çok çok fazlaca olacaktır. Doğa severlerin dağ özlemini bir nebze de olsa giderme imkanı bulduğu bu eşsiz coğrafya, kalabalık kitlelerin yıkıcı etkilerinden ve bu kitlelere yönelik düşünülen turistik ticari tesislerden mutlak surette korunmalıdır. Eski okulun gelecek nesillerle buluştuğu yegane mabedimiz olan bu doğa harikası tırmanış bölgesi ve vadinin insan eli değmeden kalması dileklerimle.

Haldun Aydıngün

Ballıkayalar'a ilk kez 1978 yılının 29 Ekim'inde geldiğimde, yazın güneyde kurduğum birkaç çadırı saymazsam, doğada ilk kampımı yapıyordum. Benim için, yeni başladığım üniversite yaşamı kadar, aynı gün üyesi olduğum Dağcılık kulübü de, soğuk bir sonbahar gecesinde ince bir bez parçasının altında, yeni edindiğim dostlarla şarap içmenin keyfi de yaşamın unutulmaz deneyimleri arasındaydı. Ertesi gün, yağmur bir ara durduğunda, kayalarda tırmanış yürüyüş arası bir şeyler de yaptık ama benim için Ballıkayalar hep gizemli bir vadi ve inanılmaz güzel bir kamp yeri olarak kaldı. Hatta her gidişimiz küçük bir ekspedisyon tadındaydı. İzmit otobüslerinden E-5'te inilir, köye kadar yürünür. Oradan da devam edilirdi. Dere geçmek için, elimde sadece tek bir resmi kalmış olan asma bir köprüden, teker teker geçilirdi. Sonra elma bahçelerinden devam ederek vadi girişindeki kamp alanına varılırdı.

80'lerin hemen başında, kaya malzemelerini bir araya getirebildiğimiz ender zamanlarda, tırmanmaya da gittik ama bizden başka kimselerin olmadığı hafta sonlarında ne yapacağımızı da pek bilemiyorduk. 92 yılında ise ilk partnerim İskender Erbil ile Acemi rotasını lider çıktığım bir hafta sonunda, aşağıdaki kalabalığın cayırtısından birbirimizi zor duyar hale gelmiştik. Ballıkayalar bir daha hiç olmadığı kadar ayağa düşmüş ve tatsız bir hal almış gibiydi. 90'ların sonunda ise vadide kurallar tamamen değişmiş, yepyeni ortaya çıkan bir tırmanış camiası müthiş işler yapmaya başlamıştı. Uzun aralıklarla gitmeye, ara sırada tırmanmaya devam ettim. Her gidişimde, birkaç eskiyi saymazsak, neredeyse tüm tırmananların yenilendiğini görüp hayretlere düşüyordum.

Gençliğinin en sıkıntılı günlerinde kızım Bengi ile de gittik ve her biri baba kızın doğa içinde, dostlarla geçirdikleri, kolay rotalarda büyük keyifle tırmandıkları harika gezilere dönüştü.

İstanbul'da dağcılık yapan herhangi biri için Ballıkayalar'ın mutlaka bir anısı ve yaşamlarında bir yeri vardır. Dünyanın en güzel yapay duvarları bile kentimize yapılsa Ballı'nın bırakacağı boşluğu doldurabileceğini sanmıyorum.

Doğan Palut

En az on beş yıl oldu; gene tek gitmiştim Ballı’ya, solo; “Daha iyi bir bivak yeri olabilir mi?” diye düşünmüştüm. İki kayanın ortasında korunaklı, tulumu açıp kalıbı dinlendireceğim harika bir yer. Dağcılığa hazırlık, hesapta; ne kadar açıkta kalırsan kar! Yaz-kış. Kayalara sabahtan gelecek dostlarla nasılsa ip açarız, ergen heyecanıyla... Önemli olan doğada kalmak, değişmez!

Daima şunu düşünmüşümdür: beni buraya, Ballıkayalar'a bağlayan acaba tırmanış, ya da yeni rotalar açıp tırmanmak mı? Ya da bağımlısı olduğum, sadece buraya has o koku! Doğanın, her sezon, değişik ıtırlarla başımı döndüren o kokusu... Karadeniz, Akdeniz... Ballıkayalar işte! Eşi benzeri olmayan, dünyada tek!

Betonunuz sizin olsun, bu küçük vadi de bizim, yerinizde kalın! Mutluluğumuz, tırmanıcı-kampçı-yürüyüşçü-doğasever nice dostumuzla ortak paydamız, yaşamımız burası, yıllardır. Dokunmayın!

David Smeaton (İngiltere), Tırmanıcı - Ballıkayalar 1987 - 1989

Ballıkayalara ilk olarak 1987 Nisan'ında gittim. Yayılarak büyüyen bir kentsel ormanı andıran dev İstanbul metropolünün, ağır hava kirliliği, ezici bunaltıcılığı ve hiddetli trafiğinden sakin bir kaçış gibiydi.

Her büyük şehir, insanların kent yaşantısının ezici etkilerinden kurtulmasına yardımcı olacak sakinlik alanlarına ihtiyaç duyar. Ballıkayalar bu açıdan şehrin kenarına iliştirilmiş doğal bir mücevherdir. Birçok insana yürüyüş, kampçlık, tırmanış, rahatlama ve doğal bir manzaranın keyfini çıkarma gibi çeşitli şekillerde yenilenme imkanı sunar. Doğası eşsiz olan bu mekanı kaybetmek bir felaket olacaktır. Burayı işletmelerin kısa vadeli kar elde etmesi için, işletmecilerin ayakları altında ezdirerek kaybetmek bir suç olacaktır. Bir kez elden giderse, sonsuza kadar kaybedilmiş olacaktır ve bu mükemmel doğal parkın yeri asla başka bir şeyle doldurulamayacaktır.

Bu küçük geçit, ufak ama oturmuş uluslararası bir öneme sahiptir. Tırmanış camiasında burası İstanbul’a yakın tek tırmanış alanı olarak bilinmektedir. Tırmanış Türkiye’de gençler arasında gelişen bir spor dalıdır ve bu devam edecektir.

Türkiye “aydınlanmacı gelişme” bağlamında diğer önemli küresel şehirleri örnek almayı hedefliyorsa, Ballıkayalar bu bağlamda bir değer niteliği taşır ve olduğu gibi korunarak gelecek nesillere devredilmelidir.

Bir yabancı olarak, Ballıkayalar İstanbul’da olduğum zamanın önemli bir parçasıydı. Sadece dinlendiğim bir yer değil, aynı zamanda birçok Türk ile uzun vadeli arkadaşlıklar kurduğum bir ortamdı.

Bazen en iyi ve akıllıca olan kalkınma politikası bir şeyi olduğu gibi bırakmaktır: İstanbul’da kalan en değerli doğal değerlerden birini ne yıkmak, ne de güzelleştirmek.

Uğur Yılmaz

Ballıkayalar’a ilk geldiğimde 96 yılıydı. Dağcılık kökenli bir kaya tırmanış kültürü vardı. Entellektüel, şahsına münhasır ve çevre bilinci olan büyüklerimiz ve arkadaşlarımız vardı. Amatör, etik sahibi ve centilmenliğin egemen olduğu ortam, sizi hemen bu sporun içine çekiyordu. Böylesine güçlü tırmanış bağlarını ancak Ballıkayalar gibi büyülü bir tırmanış bahçesinde kurabilirdiniz.

Ballıkayalar; amatör sportif ruhun, tırmanış etiğinin, centilmenliğin okulu oldu. İlk spor tırmanış mezunlarından biri olarak şunu anladım ki; bu yapıyı hep birlikte koruyarak, geliştirerek ve hep çalışarak anıtlaştırdık. Hep oradaydık, orada yaşadık. Her rotasını karış karış içmiştik. Evimizdi...

İşletme yokken; içki içip, sağa sola ateş eden maganda tehditleri altına bile tırmanıyorduk! Piknikçileri tırmanış bölgesinden uzak tutuyorduk. İşletme hayata geçtikten sonra da kayaların olduğu bölgeleri ‘tırmanış bölgesi’ olarak kabul ettirdik ve uyarı tabelaları koydurduk. Kamp ve tırmanış tamamen resmileşmişti...

Biz olmadığımızda diğer tırmanıcı dostlarımızın orada tırmanıyor olduğunu biliyorduk. Bu bilinç, Ballıkayalar’ı, korumaya çalıştığımız bölge etiğini, doğasını ve sportif geleceğini dimdik ayakta tuttu. Böylesine ciddiyet, emek ve tutarlılık hiçbir gönüllü müessesede görülmemiştir. Bu ciddiyet ve çağdaş yaklaşım ülkemizdeki spor tırmanış branşını da oluşturmaya başladı.

İşte Ballıkayalar, dibinde tulumladığımız rotaları, yüzdüğümüz göletleri, bizi maceradan maceraya sürükleyen rotaları ve amatör ruhtan yaşam tarzına terfi ettirdiği kaya tırmanışının zehrini, kanımızda dolaştıran sihirin adı oldu benim için... Orada tanıdığım her tırmanıcı dostumla, kan bağı hissetme sebebim de budur. Oraya sahip çıkan, orada yaşayan, tanımadığım nice genç tırmanıcı için hissettiğim gibi...

Biz varsak Ballıkayalar da var olacaktır...

Öztürk Kayıkçı

​Yanlış hatırlamıyorsam 1993 senesinde, rahmetli Uğur Uluocak'ın kaya tırmanışı davetiyle Ballıkayalar'a gittik. Daha önce yaptığım sporlardan çok farklı bir şeydi, işte dedim bu benim sporum. İstanbul'a yakın mükemmel bir kanyon, nehir, doğa, arkadaşlar ve kayada yükselme duygusu heyecan vericiydi.

Ballıkayalar, ben ve benim gibi bu işe başlayan birçok kişi ve kulüplerin tırmanışla tanıştığı bir okuldur. Onlarca kulübün, yüzlerce tırmanıcının bu bölgeye gelmesi ekonomik olarak da bölge halkına büyük katkı sağlamıştır. Yıllar içinde Batur, Emre, Doğan, Süleyman, Armağan ve Uğur'la birlikte her bulduğumuz fırsatta buraya geldik. Tırmandık ve bölgeyi geliştirmek için elimizden geldiğince çalıştık. Tabii ki bu durum kısa bir yazıya sığacak bir çalışma değildir.

Yağmur, çamur, kar demeden en zor hava koşullarında otostopla Ballıkayalar'a geldik. Tırmandık, rotalar açtık, kamp kurduk, çöpleri temizledik, gelecek kuşağa tırmanış sporunu ve doğayı gösteren bir yer hazırlamaya çalıştık. Bu sebepten kanyonu paylaşan en önemli aktörler tırmanıcılardır.

Hiçbir zaman yalnız bırakmadığımız Gebze ve İzmit sanayisinin arasında sıkışmış bu güzel tabiat parkını korumak da yine bize düşmektedir. Unutmayalım ki son zamanlarda değişen Türkiye, uyanan Türk halkı ve gençliği birtakım yanlışlıkları ifade etmiştir. Bu güzel okulu yalnız bırakmadan her türlü tahribata karşı korumamız biz tırmanıcı ve doğa severlerin görevidir.