"Dünün öncü tırmanıcılarını aynı tutkuyla birleştiren kanyon, şimdilerde piknikçilerin dahi uğramadığı izbe bir yarıktan ibaretti. O, eski güzel zamanları yeniden damarlarında hissedebilmek umuduyla ipe bağlandı. Partneri, zamanın ruhuyla hayat bulmuş dünyaca bilinen bir yabancıydı. Burak Özdoğan'n kaleminden yeni bir öykü: TUTKUzedeler."
TUTKUzedeler
“Boş aaaal!” diye yukarıya bağırdı. Dublaj sanatçılarını aratmayan sesinin güçlü tınısı kanyonun dik ve derin yamaçlarında yankı buldu. Müşterisi, ipteki altı metrelik boşu bir çırpıda alıverdi, unutkanlığını fark etmenin paniğiyle. Almasa da olurdu aslında—hesaplarına göre bu noktadan aşağıdaki kayalığa çakılması bünyesinde herhangi bir hasar yaratmazdı. Sağlamlığını fazlasıyla kanıtlamıştı: On dört ay evvel, başka bir müşterisi ile kuzeyin sıra dağlarında tırmanırlarken, müşterisi rotanın sonunda Instagram hikayesi yapmak istemiş, 'Hero Shot' pozu vermek için kayadan geri açılmış ve tek emniyet noktalı istasyonun paslı boltu yerinden atmıştı.
İkisi beraber aynı perlona bağlı şekilde altmış yedi metreden aşağı süzülmüşlerdi. Müşterisi oracıkta ölmüştü. Olay mahalinde rapor tutan polis memurlarından tekinin durumu telsizle amirine bildirirken “Oğlanın başı da gövdesi de karpuz gibi patlamış, bütün kemikleri un ufak olmuş. Öbürü mü? O yanımızda dikiliyor amirim. Sadece kolu kopmuş,” dediğini duymuştu. Kazanın veri akışı ve kamera kayıtlarını inceleyen mahkeme, hatanın yüzde yüz müşteride olduğu hükmüne varmıştı. Tesla şirketi aklanmıştı. Böylece beraat kararından otuz yedi gün sonra yeniden tırmanmaya hazırdı. Gelgelelim yeni bir talebin gelmesi üç yüz yetmiş dokuz gün sonra olmuştu: Yeni müşterisiyle dört gündür tırmanıyordu.
Yukarıdan avaz avaz seslendi müşterisi: “İlk takoza vardın mı?”
“Evet! Çıkardım bile. Geliyoruuum! Boş al!”
Tırmandıkları hat elli sekiz metrelik bir dihedral rotasıydı. Bütünlüğünü kaybetmeksizin dimdik yükseliyordu. Bir 'Klasik' olarak ün yapmıştı. Bugün her yüzeyinde bolt kulakları parıldayan ıssız kanyonun ender sayıdaki geleneksel hatlarındandı. İlk çıkışını 1987'nin meçhul bir son bahar pazarında müşterisi yapmıştı rotanın. Yirmi bir yaşındayken. Şimdilerde nadir sayıda tırmanıcının el sürdüğü hat -Wikipedia'da yazana göre- dönemin tırmanıcıları için erkekliğe ilk adım niteliğindeydi. Kendini kanıtlamak isteyen hatırı sayılır adette tırmanıcı rotanın kilidini geçerken hastanelik olmuştu.
O sabah, müşterisiyle beraber arabalarını -dört senedir bilet kesilmeyen, dikenli yabani bitkilerin örttüğü- boş otoparkın girişine çekmişlerdi. İki buçuk kilometrelik bir yürüyüşün ardından rotanın dibine çıkmışlardı.
Güvenlik kayıtlarında ‘Daire kapısını kilitlemeyi sürekli unutan, pompacıya parayı verip depoyu doldurmadan basıp gidebilen, alışveriş poşetlerini kasada bırakıp çıkabilen biri’ diye anlatılan müşterisi, mevzu tırmanışa geldiğinde kurulmuş bir mekanizma keskinliğindeydi: Yetmiş metrelik ipi seri hareketlerle açmış, rengi solmuş tırmanış koşumunu bir çırpıda kuşanmış,çantasındaki şangır şungur malzeme panayırından nokta atışı seçimlerle on adet ara emniyet çekipkemerine takmıştı. Hevesli bir aceleyle hareket ediyordu. Başını şöyle bir kaldırıp hattı incelemegereği bile duymaksızın “Gidiyorum!” demişti ayakkabılarını bağlar bağlamaz. Tutamak vebasamakları eliyle koymuşçasına yükselmeye başlamıştı. Müşterisi hakkında yüzeysel bir veri taraması yapıp basit de bir istatistik işleme tabii tutunca şimdiye dek bu rotayı üç yüz kırk dokuz kez tırmanmış olabileceğini hesaplamıştı.
“Kilide girdin mi?” diye bağırdı yukarıdan müşterisi.
“Şimdi giriyorum!” diye yanıt verdi, “Boş al!”
Kötü şöhretli kilit pasajı geçmesi bir dakika yirmi yedi saniye sürdü. Elbette on sekiz saniyede de geçebilmesi mümkündü. Ne ki tüm beceri değerlerine kısıt konmuştu: On-sight tırmanışlarda engram bankasının yalnızca sekiz artılık koleksiyonuna erişebiliyordu. Dayanıklılık puanı müşterisiyle hemen hemen aynı düzeye geri çekilmişti. Sinir sistemi modeli, amigdala eşik değerleri, hormon düzenleyicileri vesaire vesaire hep müşterisinin geçmişine endekslenerek yeniden formatlanmıştı. Böylece sadece inandırıcı görünmekle kalmıyor aynı zamanda müşterisinin yakınlık duyacağı bir tırmanıcı profiline evriliyordu. Dolayısıyla rotanın sekiz eksilik kilidini geçerken yardıma gereksindi: Kendisine çizilen sınırlar, gereken hamle serisini çözümlemeyi geciktirmişti. Hâl böyle olunca müşterisi sabredememişti: Tepeden yağdırdığı direktiflerle imdadına yetişmişti. Ancak bu sayede kullanımına kapalı olan türlü engramlara erişimi açılabilmişti.
Kilit pasajı geride bırakınca, bölgenin yarım asır evvelki jargonundan derlenmiş kalıp cümlelerden ikisini rastgele seçti: “Götümde şaklıyordu az kalsın! Sağ ol moruk!” Sessizlik. “Boş al! Geliyorum!”
Çok geçmeden gümüşi alnında kiraz kırmızı 'R21' logosu ışıldayarak uçurumun kıyısında göründü. Müşterisi, yaşlılığın incelttiği bacaklarını boşluğa sarkıttığı hâlde ipte kalan son boşu da aldı. R21, programlandığı üzere -sanki madeni gövdesinin altında hakiki akciğerler varmışçasına-soluyor, omuzları çıkıp iniyordu. Son sürümüyle gelen bu özellik istenirse kapatılabiliyordu—kapattırmamıştı müşterisi.
Arkada, derin bir çatlağa 'turuncu boy' Totem Cam yerleştirilerek tek noktadan alınmış istasyonu tutarlı bulan R21, hiç konuşmadan müşterisinin yanına çömeldi. Tıpkı onun yaptığı gibi -metalik- bacaklarını aşağı sarkıttı. Birbirlerinin neyi sustuğunu bilmeksizin uzaklara bakıyorlardı.
R21, Elon Musk’ın 2021'de tanıttığı ilkel Optimus modelinin fersah fersah ötesindeki bir türeviydi. Dağcılar için tırmanış asistanı olarak tasarlanmıştı. Adını Gaston Rebuffat'tan alıyordu. 21 ise, Rebuffat’ın doğum yılıydı. Tartışmasız pazar lideriydi R21. Perfecto Mundo'yu (9b+/5.15c) insansı hamlelerle tüm rakiplerinden iki sene evvel tırmanmıştı ve hâlâ benchmarklarda en yüksek puanı alıyordu.
Cıyak cıyak yükselen çığlıklar kanyonun sükûnetini bir anlığına bozdu: İki karga, cılız bir şırıltıyla akan dere tabanındaki şey için didişiyorlardı. Kavgayı kazanan karga, gagaları arasında kuyruklu bir et parçasıyla havalanarak uzaklaştı.
“Su çok azalmış...” dedi müşterisi, kendi kendine mırıldanarak. Internet'te hızlı bir gezinti yapan R21 milyonlarca senede kanyona şekil veren derenin kırk beş sene evveline kadar gürül gürül aktığını gördü. Şimdi çamur rengindeydi suyu. Kimi yerlerde epilepsi nöbeti geçirenlerin ağızlarını hatırlatan köpükler birikmişti. Eski fotoğraflarda piknikçi ve mangalcıların doldurduğu düzlüklerde şimdi zamana meydan okuyan çöp yığınları yatıyordu. Üzerine basılmış bir tenekenin otuz üç sene evvel iflas etmiş bir bira markası olduğunu tespit etti R21. Bir ağacın gövdesi dibinde, kullanılmış bir kondom yatıyordu. Şimdinin örümcek ağı bağlamış kanyon yamaçlarını eskinin fotoğraflarında renk renk tırmanıcılar süslüyordu: Suratı kasılı hâlde bir tutamaktan öbürüne uzananlar, ipin ucunda alttaki bolta doğru süzülenler, rota dibinde şakalaşanlar, elden ele dolaştırdıkları otun etkisiyle baygın baygın sırıtanlar, boulder yapan birinin altında -ona taparcasına kollarını kaldırmış- alt alanlar... Hemen hemen hepsinde aynı yüzler vardı ve müşterisi de bu yüzlerden biriydi. Çok gençtiler...
R21 -körüklü su borusunu andıran- boynunun üstünde başını müşterisine çevirdi. Yaşlılık lekeleriyle bezeli profilinde tek bir çizgi oynamıyordu müşterisinin. Soluk alıp verirken kıllı burun delikleri cılız bir ıslıkla ötüyor, torbalı gözlerindeki nem öğle güneşiyle parıldıyordu. R21, takip etmekte olduğu algoritmaya uyarak sordu: “Özlüyor musun?”
“Özlemek?”
“Onları? Arkadaşlarını? (Mekanik kolunu kaldırıp, kanyonu ima eden bir el devinimi yaparak) Eski zamanları.”
Müşteri acı acı gülümsedi. Dudağını -çocuklara mahsus bir edayla- büzdü. Omuzlarını kaldırıp indirdi.
Gerçekten bilmiyordu belki de—mümkündü. R21, böyle anlarda müşterisiyle etkileşimi devam ettirmekle yükümlüydü. Hemen, müşterisine dair tüm arşiv kayıtlarını taradı. İki yüz üç milisaniyesine mal oldu bu tarama! Hatırı sayılır boyutta veriyle karşılaşmıştı çünkü. Döneminin öne çıkan tırmanıcılarındandı müşterisi. İlgiyi çokça seven karakterine ilaveten hummalı tartışmaları fişekleyen şaibeli tırmanış geçmişi nedeniyle hakkında yazılıp çizilmiş doküman sayısı sıradan tırmanıcılara nazaran katbekat fazlaydı. Çıktığı televizyon programları, verdiği röportajlar, yaptığı konuşmalar, hakkında çekilen belgeseller cabasıydı.
R21 topladığı veri yığınını işlemeye müşterisinin -yirmi iki hafta çok satanlar listesinde kalan- otobiyografisinden (Bukağı Günlüklerim) başladı. Kitapta adları en sık geçen isimlerin listesini çıkardı. Hepsinin -bilhassa- kanyonda çekilen fotoğraflarını dünden bugüne bir film şeridi misali belleğinde tasnif etti. Ad-soyadlarıyla eşleştirdi. Zaman içinde fotoğraf karelerine girip çıkan farklı kişiler olsa da çekirdek bir kadro varlığını yıldan yıla koruyordu. Bu bir grup genç adam uzunca bir dönem ülkenin el değmemiş dağlarında, sarp kayalarında keşif dolu maceraları, rekabetin beslediği yarışları, bazen etik, bazen stil minvalinde girilen hummalı kavgaları, birbirlerinin arkasından birbirlerini gömerken yeri geldiğinde tonlarca beyazın altından birbirlerini çıkardıkları çığları, evlenmeyi akıllarının ucundan geçirmedikleri kadınları, rantla gelen dargınlıkları, vesaire vesaire günahıyla sevabıyla paylaşmış bir yoldaşlar çetesiydi. İçinde alev alev tırmanış tutkusu yanan varilin çevresine toplanmış dünün delikanlıları kâh omuz omuza kâh birbirlerinin ayağına basa basa, zaman dedikleri nehirde başka başka kıyılara sürüklenmişlerdi. Sosyal medya hesapları -ve kişisel yazışmalar, konuşmalar (Tesla robotları arkalarında iz bırakmadan WhatsApp, Messenger gibi mesajlaşma ve VOIP servislerini dinlemenin bir yolunu keşfedeli üç sene olmuştu) bunu apaçık kanıtlıyordu:
Kanyonun müdavimlerinden kimileri masa başında dirsek çürütüp lüks arabalara binen beyaz yakalılar ordusuna katılmıştı. Kefaretlerini günde sekiz saat Excel hücrelerinde yatarak ödeyen adamlar ayda bir akşam mintanlarının altında sakladıkları göbekleriyle meze cümbüşü üzerinden rakı kadehlerini tokuşturuyor, aynı ipe bağlanarak yaşanmış eski günlerin hatıralarıyla avunuyorlardı.
Kimileri vardı ki, hayatlarını mumlanmış bir tutamak kadar kaygan zeminde yaşıyordular:
İlk gençliklerinden itibaren “Omlet yapmak için yumurta kırman gerekir,” mottosunu düstur edinerek tırmanan çocuklar, tüm yumurtaları aynı sepette biriktirmenin bedelini şimdi çadır başına para keserek günü kurtarmaya çalıştıkları tırmanış bahçelerinin bilge dağcısını oynayarak ödüyorlardı kamp ateşi başında. Battaniyenin altına girdiklerinde biriken faturaları ve gırtlağa dayanan borçları düşünerek hayatın adaletsizliğine sövüyordular.
Kimileri dönem tanıklığı adına kaleme aldığı anı yazılarıyla, arşivden çıkarıp montajladığı videolarla oyunun içinde kalmaya çalışıyorlardı. Kimileriyse artık hatırlanmıyor olmanın acısını, geçmişlerini sahiplenmiyorlar diye yerdikleri bugünün dağcılık kuşağından çıkarıyordu. Sosyal medya çarşaf çarşaf örneklerle doluydu. Bazen basit bir zirve fotoğrafının altında tekrar köpürtülen dünkü mevzular, gün oluyor fırtınanın parçaladığı bir çadır fotoğrafına iliştirilen birleştirici romantik menkıbelere dönüşüyordu. Eski zaferleri yeniden taç giyme şölenine çeviren Instagram hikayeleri, fırçası güçlü olanların boyadığı artık gidilemeyen dağların resimleri, bitirilemeyen tırmanış temalı romanlar, genç dimağların yönettiği dağcılık kulüplerinde inatla devam edilen eğitmenlikler vesaire vesaire...
R21, bir zamanlar bu bir avuç adamı aynı kanyonun içine toplayan tırmanış yumağının bugün artık çözülmüş de olsa hâlâ bölünmemiş sapasağlam bir ip olarak kaldığı hükmüne vardı. Ama kavgalar, ama methiyeler, ama yergiler, ama alkışlar olsun türlü gerekçelerle bu upuzun ipliğin kıyısından köşesinden tutunma savaşı veren bu yaşlı adamlar, R21 için anlaşılması kolay olmayan bir nedenle birbirlerinden kopmaya ısrarla direniyorlardı.
“Hayatımın en güzel yıllarıydı,” dedi müşterisi birdenbire uzaklara baktığı hâlde. Saçsız başını ağır ağır sallayarak ekledi: “O günlerde soluduğumuz şey dergâh ferahlığıydı.”
R21 müşterisini yirmi dört milisaniyede haklı buldu. Son otuz yılın fotoğraflarını eskiyle kıyasladığında -evet hepsinde hâlâ mutlu görünüyorlardı ama- mühim bir eksik vardı: Huzur. Tesla’nın Rebuffat 21 serisine mutluluk ile huzur arasındaki farkı ayırt edebilme kapasitesi, ürünün 8.1.2 versiyon nolu fabrika güncellemesiyle gelmişti. R21 tanıyı kolayca koymuştu: Kâh aile meclislerinde, kâh iş yemeklerinde, kâh bir araya geldikleri dağcılık panellerinde, kâh ödül törenlerinde çekilmiş fotoğrafların hepsinden mazilerinde bitmemiş işler bırakan ihtiyarların buruk ışığı size göz kırpıyordu.
“Adlarını hep unuttum,” dedi müşterisi. Çenesini kaşıdı. “Yüzleri de pek az hatırlıyorum artık.” «Hmmm» layarak kısa bir müddet hatırlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı. Sonra pes etmişçesine bir el devini yaptı.
Müşterinin mevcut durumu göz önünde bulundurulduğunda isimleri de yüzleri de unutması doğaldı. Gelgelelim kendisinin unutulmuş olması/unutturulması tamamen kasıtlı bir eylemin sonucuydu. 20 Ekim 2029’ı takip eden haftalarda çıkan haberleri, yazılan yorumları, sosyal medya postalarını ve kişisel yazışma ve konuşmaları yüzeysel bir tarama yapmak anlamaya yetiyordu. Bu tarihten sonra müşterisinin otobiyografisi bir daha asla basılmamıştı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın temel eserler listesinden ivedi çıkarılmıştı. Forumlarda yazılanlara göre artık sahaflarda bile zor buluyordunuz. YouTube’daki TedX konuşmaları da üç gün içinde silinmişti. Sponsorları teker teker anlaşmalarını feshetmişlerdi. İstifa etmeyince dağcılığa başladığı kulübünün onur üyeliğinden atıldı.
Tüm bunları başlatan şey, Google’ın Valid1000Yell_it! isimli yapay zekâ validasyon robotuydu: Robot, çekilen yüzlerce fotoğraf ve verilen beyanatları derin doğrulama yoluyla analiz ettiğinde müşterinin şaibeli olan tüm 8000’lik tırmanışlarında hakikaten de zirveye ulaşmadığını kanıtlamıştı. Medyaya bomba gibi düşen haber, bilhassa dağcılık camiası dışındaki halkın kahraman addettiği müşteriyi şiddetli bir Cancel Culture’la -İptal Kültürüyle- yüz yüze bırakmıştı.
O güne dek asla ayak basmadığı zirvelerin kremasından beslenen müşteri için rüzgâr bir gecede tersine dönmüştü.
İlk gençliğinde yaptığı nitelikli tırmanışlarla kanyonu ülkenin en çok macera vadeden tırmanış bahçesine dönüştüren müşteri, topladığı alkışların ve arkadaşlarından öne çıkmanın şehvetine kapılmış ve el değmemiş coğrafyalara dümen kırmıştı: Zor kolay demeksizin yeni rotalar açmıştı. Çıkardığı tırmanış rehberlerinde en çok geçen sözcük, kendi adı-soyadıydı. Müşterisinin dost bildiği insanlar WhatsApp yazışmalarını tarayan R21, onun arkasından “Yakında indiği patikalara bile rota ismi verirse şaşmam!” diye konuşulduğunu tespit etti. Gelgelim pasaportunu taşıdığı ülke çoğunlukla düzdü, esas dağlar uzaktaydı. Gitgide arası açılan yakın arkadaşlarından biri, müşteriyi içeri almadıkları bir WhatsApp grubunda şöyle yazmıştı: “Egosu büyük olan adamın hayalleri büyükse, yalanları da büyük olur.”
Müşteri, aradığı finansal gücü asla bulamıyordu. Günün sonunda, arkadaşlarıyla beraber ezelden beri yerden yere vurduğu iktidara yanaşma yolunu seçmişti. Kısa zamanda pek çok sponsor kazanmıştı. Oturup kalkmayı bilmez kalantorların beylik sloganlarını yumruğu havada atmıştı. Dünyanın çatısındaki dağlardan getirdim dediği taşları stüdyo masalarına koyup, kameraların içine baka baka kahramanlık destanları anlatmıştı.
Hepsi yalandı. Yapay zekâyla çatır çatır kanıtlanmıştı.
Fakat müşteri bunu asla kabul etmemişti. “Aksini iddia eden kim varsa hodri meydan! Canlı yayında çıksın karşıma!” diye diye unutulmanın dayanılmaz sükunetinde kabuğuna çekilmişti.
“Biliyor musun?” dedi müşteri başını R21’e çevirerek. Bir karga, R21’in güneşin ısıttığı diz kapağına konmuştu.
“Bilmiyorum,” diye yanıtladı R21.
Müşteri eliyle kargayı kışkışladı. Hayvan, kanatlarını patır patır vurarak kanyonun öbür yanına uçarken şöyle dedi müşteri: “Tırmanış kariyerim boyunca benden daha hızlı on dağcı görmedim!”
R21 hemen döneme ait tırmanış rekorlarını taradı. Adına narsisizm denilen illeti, demans hastalığının bile yenemediği saptamasını bilgi bankasına işledi.
S O N
Burak Özdoğan,
7 Ekim 2023, Karlin
Prag
İletişim: ozdogan 76 [@] gmail nokta com