Marmolada_Banner.jpg

22 koca yıl, dile kolay.

Ülkemizin üretken dağcısı Tunç Fındık, 22 yıl önce başladığı 14 x 8000 projesini bu sene itibariyle başarı ile tamamlayarak, ülke dağcılık tarihimizdeki önemli başarılardan birisine daha imza attı.

14x 8000 projesinin ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmayan bir dağcı/doğa sporcusu iseniz, sizi öncelikle Tunç ile 2009 senesinde bu konuda yaptığımız detaylı röportajın giriş bölümüne yönlendirmek isteriz. [1]

Giriş sonrasında hem projesi ile ilgili o zamanki detayları, hem de o gün için merak ettiklerimizi cevapladı Tunç bizim için.

Bunu takiben, projede 10 adet zirveyi geride bıraktığı 2015 senesinde yaptığımız detaylı bir röportaj ise o zaman için proje ile ilgili bir güncellemesi niteliğinde. [2]

Ve bugün, yani 2023 senesi itibari ile, Tunç projesini başarı ile sonlandırdı ve biz de tirmanis.org ekibi olarak, aklımıza takılan tüm soruları kendisine yönelttik.

Tunç yanıtları sadece kendi dağcılık yaşantısına ya da projesine dair değil, aynı zamanda 22 yılda yüksek dağlarda, yüksek irtifa tırmanışlarında ve aynı zamanda yüksek irtifa ekspedisyon endüstrisinde değişen her şey ile ilgili bir dönem tanıklığı niteliğinde.

Özellikle son yıllarda, rekor sürede yapılmaya başlanan ve ana akım medya platformlarında kendisine yer bulan 14x8000 tırmanışları/projeleri ile ilgili ülkedeki en yetkin yüksek irtifa dağcısından çok önemli bir takım cevaplar içermekte bu röportaj.

Bu kısımların ülke dağcılık camiamız tarafından iyi okunması gerekli.

Tunç’un nice imkansızlar, kısıtlı bütçeler, yer yer küçük ekipler ile alınan dev risk porsiyonları ile başardığı bu işin;

dev bütçeler ve ekipler, helikopterler ile taşınan stoklar, döşenen sabit ipler ve büyük bir medya görünürlüğü ile kotarılan çok hızlı 14x8000 projelerinden, nasıl ve ne şekilde ayrıldığını iyi anlamak gerektiğine inanıyoruz.

Zaten röportajı detaylı okuduğunuzda da, satır aralarında bu kısmı daha iyi anlayacaksınız.

Lafı daha fazla uzatmadan sizi sorular ve Tunç’un cevapları ile baş başa bırakmak istiyoruz.

Tırmanışla kalın.

tirmanis.org Editör Ekibi

 

1) 2001 senesinde Everest ilk tırmanışından, 2023 senesinde 14x8000 metre serisini tamamlayan Nanga Parbat tırmanışına kadar tamı tamına 22 sene, 15 tane 8000 metre üzeri zirve ve 25 tane 8000 metrelik dağ ekspedisyonunu geride bıraktınız, öncelikle tüm bu süreçle ilgili duygularınızı, şu an neler hissettiğinizi öğrenmek isteriz.

İnanılmaz uzun bir zaman diliminden bahsediyoruz. 22 yıllık bu zaman diliminde her şey değişti- insanlar, dünyanın kendisi ve ben değiştik. Başlangıçta, 2001 yılında ilk 8000 metrelik dağım olan Everest dağı tırmanışının ardından ‘bir daha 8000’liğe gitmem kesinlikle, çünkü aşırı zahmetli ve dertli’ diyordum, sonrasında uzun süre 8000’liğe gitmedim, başka tırmanışlara yöneldim- duvarlar, 6000 ve 7000 metrelik zirveler gibi.  2005 yılında desteksiz ve oksijen kullanmadan yaptığım Cho Oyu dağı çıkışı ardından büyük dağlarda tırmanmak daha çok hoşuma gitmeye başladı, yükseklerde ruh ve fizik olarak çok iyi hissediyordum, sanırım oksijensizlik hissini sevmiştim; uzaklardaki yüksek dağlar zaten her zaman beni çekmişti. Ne var ki, 2006 yılındaki Lhotse dağı çıkışıma kadar 14 adet 8000’liğin tümüne çıkış fikrim hala yoktu, bu çıkışın ardından ise ‘neden olmasın, fırsat bulursam, imkân yaratırsam belki olabilir’ demeye başladım ve hevesle yoluma devam ettim. Son yıllarda ise görece daha aralıklı olarak 8000’liklere gidebildim, pandemi, maddi sebepler derken, ama peşini bırakmadım. Son 8000 metrelik zirvem olan Nanga Parbat’a ise aslında -üçüncü gidişten sonra- hiç gitmeyecektim artık, çünkü 13 adet 8000’liğe çıkmakla 14 adete çıkmak arasında benim açımdan en ufak bir fark yoktu. Fakat her nasılsa yine gitmeye karar verdim bu sefer, 14x8000’i tamamlamak bu yıla kısmet olacakmış diyelim. Kısacası, sadece veadece Nanga Parbat gibi muazzam bir dağın zirvesine çıkmak istediğim için gittim oraya bu yıl aslında çünkü Nanga büyük hayranı olduğum Hermann Buhl’un adıyla beraber anılan bir dağ ayrıca. Nanga Parbat en zor 8000 metrelik dağlardan biri olarak bilinir, değişken havası, kar-buzda teknik zemini ve tırmanış zorluğu, rotanın uzunluğu ve lokasyonu itibarıyla mücadelesi çok büyük olacaktı ve bu da benim için son derece çekici bir duygu idi.

Şu anki nihai hissim, 14x8000 projesinin eski zamanlardaki kadar parıltısı olmadığı ve bunu bitirerek sonuçlandırmanın sadece ‘kendi açımdan, şahsi olarak’ önem ve tatmin taşıdığıdır. Doğru, tüm 8000 metrelik dağların zirvesine çıkmak daima son derece riskli, çok tehlikeli ve müthiş derecede zor bir projedir ve öyle de kalacaktır, ama bence bitiren ilk altı kişiden (Messner, Kukuczka, Wielicki, Carsolio, Loretan, Oirzabal) sonrası o kadar önemli değildir. Sonuç olarak, kayada ve buzda yaptığım ve kendimce önemli bulduğum irili ufaklı tırmanışlar benim için daha büyük keyif ve neşe kaynağı, yaşam sevinci olageldi. 8000 metrelik dağ ise asla keyif ve neşe kaynağı değildir, sadece büyük sıkıntı, eziyet, yaşamsal risk ve devamlı tatsız sürprizlerden ibarettir- sadece bir zirvede geçecek belki 5-10 dakika veya sonuçsuz bir deneme için, aylarca sürecek bir mücadeledir bu. Buna rağmen şunu da söylemem gerekir ki, 8000 metrelik bir zirvenin –hangisi olursa olsun- muazzamlığı ve görkemi, harcanan çabanın büyüklüğü, insanın kendisiyle yaptığı mücadelenin unutulmazlığı ve sonrasında bunun ruhta kapladığı yerin derinliği başka yerde bulunmaz. 

14x8000 projesi biterek geride kaldığı için gerçekten mutluyum, hala yaşadığım için de şanslıyım. Esas olarak ‘sağ ve salim, tüm el ve ayak parmaklarım ile beraber’ bitmesi en önemlisiydi. Bunun haricinde bir hissiyatım yok. Ve tabi ki artık önüm daha açık, eldeki kısıtlı zaman ve imkanları dünyanın farklı mekanlarındaki çok sevdiğim alpin tırmanışlara ve teknik rotalara harcayacağım. 

 

2) Bir 8000’liği tırmanırken, dağcılık alanında alınan riskleri ve zorlukları, yani tırmanış kısmını bir kenarda bırakırsak, projenin hem maddi hem de manevi olarak inanılmaz bir kaynak ve zaman gereksinimi var. İşin bu yönünü bize biraz anlatabilir misiniz? Aslında insanların çok görmediği ve ülkemizde başlı başına çok zorlu olan bu kısımda neler yaşadınız, sizi en çok zorlayan faktörler, olaylar nelerdi? Böyle bir işin ülkemizden hayalini kuran dağcılara tavsiyeleriniz neler olur?

8000 metrelik dağlara gitmek ve gitmeye devam etmek taviz vermemek gereken türde azim ve kararlılık gerektiriyor, çünkü uzun vadede alınan risk büyüktür, giderek daha da birikir ve bu da zihni olarak ağır bir yük getirir. Arkadaşlarımla hesabımıza göre, bu 20 küsür yılda 60’tan çok ortak dostumuz 8000’liklerde can vermiş. Yani belli aralıklarla, bu kadar bariz yaşamsal tehdit ve ölüm riskini göze almak aşındırıcı bir şeydir! Ben ise bunu ‘yaşamımın ve dünyamın tam merkezine yerleştirdim’ ve acısı tatlısı zorluğu ile kabul ettim, eziyet ve işkenceye alıştım diyelim. O yüzden de benim artık ayrılmaz bir parçam olduğunu söyleyebilirim yüksek dağların, böylece bu olduğumuz noktaya gelmek mümkün oldu- 14x8000 bitti evet, ama 8000’lik dağlar benim açımdan henüz sona ermedi. Önümde başka 8000’lik projelerim var, olup olmayacağı o ayrı bir konu elbette. Sözün kısası ’ne onunla ne onsuz’ durumu söz konusu 8000’lik için. 

8000 metrelik dağlara çıkışın maddi kısmı, sporun sadece futboldan ibaret olduğu, dağcılık sporunun ise tanınmadığı bir memlekette zaten çok imkansızlarla doludur. Sponsor bulmak asla kolay değildir.  Bu arada, sadece yeterince paranın olması da 8000’liklere kesinlikle çıkabileceğin manasına gelmiyor. 8000 metrelik dağlar için para bulmaya çalışmak ayrı bir macera ve uğraşı, tırmanışa gitmek ise bambaşka bir macera oldu. Bunun haricinde hayatım genelde ‘çalış, oradan buradan parça parça bul, öbür tarafa yama’ pratiği ile geçti. Dağ rehberliği, şirketlere motivasyon konuşması yapıp, kitaplardan gelen ufak tefek paraları biriktirip, minimal boyuttaki desteklerle en basit, en ucuz tarzda 8000’liğe gidiyordum genellikle, en minimalist, çok şeyi kendim yaptığım, zahmetli ve ucuz tarzda, ama bu da iyi bir stildir bence. Çoğu yabancının yaptığı gibi bol sherpa gücü ve bol oksijenle, pahalı ticari ekspedisyonlara katılarak olmadı hiçbiri bu çıkışların, gıdımı gıdımına hesaplarla, eklemelerle, ittirip kaktırmalarla, en ucuz ana kamp hizmeti ile, dağda genelde her şeyi kendim – ve çokluk tek başıma- yaparak olabildi benim 8000’liklerim. Böyle böyle sona vardım, genelde zorlu –ve bazen umutsuzca- bir mücadeleydi bunu sürdürmek. Ancak sağ olsunlar, malzeme, ürün ve hizmet konusunda çok destek buldum, bu konuda sıkıntı yaşamadım, ki bu da büyük bir yardımdı kendi başına. Özellikle The North Face Türkiye ve atleti olduğum Grivel çok omuz verdi yıllar içinde.

8000 metrelik dağlara çıkış hayali kuran arkadaşlarıma tavsiyem: bu çetin ve uzun bir yoldur, sadece çok severek, her şeye rağmen bunu çok isteyerek yapmak şarttır. Tavsiyem, heveslilerin öncelikle bu kadar çok eziyete ve uğraşıya değip değmeyeceğine karar vermeleri yönünde olur. 8000 metrelik dağlara çıkışta aslında ‘başarı’nın ‘sadece eve sağ dönmek’ olduğu benimsemek gerekir ve zirveye çıkmanın özel bir değeri olmadığını da anlamak... Eğer yapılan işin alınan risklere değeceğini düşünüyorlarsa, bu durumda hiç yılmadan, pes etmeden, her şeyi göze alarak uzun süre çalışmak ve yola devam etmek, kendini adamak ‘commitment’, yani her şeyini vermek gerekiyor. Ve işler ters giderse (gidebildiğini görüyoruz) karşılığı ayrıca çok ağır olabilecek bir şeydir 8000 metre ve üzerindeki dağcılık, ölüm veya ömür boyu sakatlık riski diğer dağcılık branşlarına göre tartışılmaz derecede yüksektir. Çoklukla insanlar bana sadece işin parasal kısmını soruyorlar; bu kısmı halletmek hiç kolay olmasa bile, yine de işin en kolay kısmıdır ve mücadele o noktadan başlar dersem doğru olur. Para pul bir şekilde bulunuyor ve işler yürüyor, ancak 8000’lik dağlara çıkış için gereken zihni ve fiziki mücadele çok daha zorludur. Sonuç olarak, neden olmasın sorusu ile başlanırsa bu konuda ilerlemek tabi ki mümkündür, ama insanın kendisinin gerçekten ne istediği ve bunun için ne boyutta risk alabileceği ve neleri feda edebileceği ile ilgili soruları gerçekçi bir şekilde cevaplaması gerekiyor.

3) Tüm proje süresince, tırmanışlar esnasında, sizi fiziksel ya da mental olarak en çok zorlayan anlar nelerdi?

Taktik olarak uzun yıllar içine yayılmış sürelerden bahsediyoruz, genelde şahane bir görüntü, muhteşem bir coşku anı, eve dönünce oradaki değerli günleri özlemek hissi bu kötü düşünceleri  yok ederdi hep… Tabi ki tatsız zamanlar yaşadığım oluyordu- dağda ekip uyumsuzlukları, tırmanışta  birilerini kaybetmek, kendin ölümün kıyısından dönmen ve aylarca süren  çabadan sonra zirvesiz eve dönmek  -ki mesela 2010 yılındaki Shishapangma  çıkışında çığ riski nedeniyle zirveden sadece 150 metre aşağıdan dönmemiz gerekmişti- bunlar şu an hatırladıklarım. Genelde 8000 metrelik bir dağa çıkışta harcanan zamanın uzunluğu beni yıpratırdı, çünkü bu uzun zaman diliminde, yani diyelim ki bir ila iki ayda, maksimum on gün pratik olarak tırmanış ve aksiyonla geçerdi.  Geri kalanı, seyahat, şehirde tırmanış izninin çıkmasını beklemek, dağa uzun yaklaşım trekleri, yüksekliğe uyum süreci, kötü hava ve/veya çığ riski geçsin diye ana kampta beklemek vb. derken boşlukta, endişeyle, beklenti içinde geçerdi ve bu boşa geçen zamanlar yitip giden kaya ve buzda tırmanış günleri demekti benim için! Yüksek dağlarda açlık, susuzluk, yorgunluk, fiziki konforsuzluk gibi bedensel sıkıntılar endişe, korku, ev özlemi, sevdiklerini bir daha görememek gibi mental olumsuzluk içeren hisleri büyük oranda arttırır ve zihni sonuna dek zorlar, bunu çok gördüm, bu çoğu insana uygun bir durum değildir ve onu deli eder. Ancak zaten 8000 metrelik dağa çıkış, fiziki güç ve dayanıklılığın ötesinde zaten büyük oranda ruhi dayanıklılığa ve mental rezervlere sahip olmak gerekliliği demektir ve bu da bende vardı, ruhi olarak çok yorulsam bile toparlanmam son derece hızlı oluyordu, her şeye dayanabiliyordum ve geride bırakabiliyordum. Ruh dayanınca beden de takip eder. Gelgelelim, fiziksel açıdan zorlanmadım bu uzun süreçte, tabii ki korkunç, insanlık dışı yoruculukta ve bedeni tahrip eden büyük günler yaşadım ama bu da işin bir parçasıydı: çok yorulmadan -mental ve fiziki olarak- yorgunluktan bitmek sınırına varmadan bunu yapmak mümkün değildir. Tabii ki birkaç sefer ciddi hayati riskler yaşadığım oldu: Broad Peak zirve sırtında dev bir kornişle beraber dağın duvarına uçup sağ kaldım, Nanga Parbat ana kamp terör sadırısından sağ çıktım. Gelgelelim, nihayetinde yaşadığınız sürece sorun yoktur, bunlar mental açıdan beni zorlamadı.

4) 14x8000’lik projesinde geriye dönüp baktığınızda "şimdi olsa farklı yapardım" dediğiniz bir şey var mı?

Aslında hiç yok, şöyle ki, 14x8000 kesin ve net bir plan-program dahilinde yürüttüğüm bir proje olmayıp, imkanlar dahilinde ara sıra yapabildiğim ve hayatımın akışına tamamen entegre olmuş, bitirmeyi kesinlikle hedeflemediğim bir proje olduğu için, her şey daima spontane gelişti diyebilirim. 8000’liklere belli bir sırayla gitmedim örneğin, bazı yıllar maddi imkân olmadı hiç gidemedim, bazen de gitmeye niyet ettiğim dağlar tırmanışa kapalıydı mesela. Yine de sonuca baktığımda her şeyin benim açımdan doğru ve her nasılsa düzgün şekilde ilerlemesinden memnunum. Geriye dönüp bakınca, zaten içinde bulunduğumuz o zamanki koşullarda ve ülkemiz şartlarında daha iyisi olamazmış.

5) 14 zirveden sizin adınıza en anlamlı olan, bir tırmanıcı olarak sizi en çok tatmin eden hangi tırmanıştı?

Sanırım ilk çıktığım Everest Dağı benim için çok manidardı, o kadar sevinmiştim ki gözyaşlarımı tutamamıştım zirvede. Hala Everest benim için ‘Ana Tanrıça’dır, Khumbu boğazında gezerken her gördüğümde ellerimi alnımda birleştirip selam veririm, bu hep böyledir.  İstisnasız, çıktığım her 8000 metrelik dağın özel yeri var kesinlikle bende, çünkü 8000’lik bir çıkışın insanda iz bırakmaması mümkün değildir, yine de en çok etkileyenler şunlardır:

-Dhaulagiri, iki kişi ve oksijensiz, korkunç bir tipide ve yıldırım fırtınasında zirvesine çıktığımız için,

-Annapurna, inanılmaz çığ riski ve stresiyle mücadele edip, sonunda ideal bir günde zirvesine çıktığım için,

-Nanga Parbat, muhteşem Herman Buhl’un dağı olduğu ve bol miktarda dikey tırmanış etapları için,

-Shishapangma, oksijen kullanmadan, Katmandudan Katmandu’ya 15 günde bitirdiğimiz için,

-Gasherbrum 1, ufak Türk ekibi olarak, oksijen ve sherpa desteği kullanmadan sağsalim, etkin şekilde çıkıp indiğimiz için,

-K2, muhteşem bir dağ olduğu için,

-Makalu, eksi 60 derece soğukta tüm gece tırmanarak zirvesine vardığımız için..

8000 metrelik dağlara çıkış tamamen ayrıdır, her şeyden önce aşırı yüksek irtifadasınız, beden ve beyin oksijensizlik nedeniyle düzgün çalışamadığı için hipoksik ortamda tırmanışın garip bir mental durumu kesinlikle vardır, sanırım insanı en çok bu müptela ediyor, oraya dönmek ve bunu tekrar deneyimlemek istiyorsunuz. 8000 metrelik dağa çıkış, geleneksel stilde uzun bir kaya yüzü, dağlarda miks/buz duvarı veya donmuş şelale, alpin kaya duvar rotası çıkmaktan o kadar farklı ki, zorluk ve çekiciliğini tam olarak tanımlamam mümkün değil belki de. Ayrıca 8000 metrelik tırmanışlarda özellikle oksijen desteği kullanmadan çıkarsanız hal bambaşkadır. Bu projede yaptığım birçok çıkışta oksijen desteği kullanmadım ve bunun da değişik bir tadı, kesinlikle de büyük sportif değeri vardır ve bu şekilde zirveye gitmek çok daha zorludur. Ek olarak, zaman içinde çıktığım birçok 6000 ve 7000 metrelik dağ da en az 8000 metrelik dağlar kadar unutulmaz ve güzeldiler, buna da değinmeden geçmeyeyim.

6) Projenin tamamlanmasının ülke dağcılığına ilham olacağını düşünüyor musunuz?

Bu son derece kişisel bir projeydi benim için, çoklukla da oldukça düşük profilli ve iddiasız şekilde devam ettirdim. Bunun kimseye ilham olacağını sanmam. Ayrıca kimse çekilen zorlukların, sıkıntıların boyutunu gerçekten anlamaz, hele de bu kadar uzun soluklu bir proje söz konusu ise. Dışardan bakan insanlar sadece sonuçta elde edilen ‘’başarı’’ya odaklıdır ve işte bu yüzden konunun doğru anlaşıldığını veya ilham olacağını düşünmüyorum. Burada benim açımdan netice değil, gidilen yol değerliydi, orada olmak, zorluklara ve sıkıntılara dayanmak, bu dağların, bu muazzam ortamın güzelliğini deneyimlemek önemliydi.

7) Bu işe başladığınız 2001 senesindeki 8000 metre üzeri dağlar ile bugünü karşılaştırırsanız, sizin gözünüzden yüksek dağlarda en çok neler değişti? 

Dağların topografyası, zorluk ve tehlikeleri aynı kalsa bile, 8000 metrelik dağlarda yapılan dağcılıkta değişimler oldu. Her şeyden önce ticari ekspedisyonlar ve dağcılık turizmi büyük yayılım gösterdi çünkü buna talep büyüktü ve karşılığında uygun arz gelişti. Çoğu 8000’liklerde klasik rotalarda çok sayıda insan var artık, etik ve pratik açıdan öncelikle kalabalık, ardından da kirlilik iyice büyüdü. Bunun sonucunda yerel boyutta dağların fiziki kirlenmesi ve çöp sorunu, dağlık arazideki hassas doğanın aşınması, dağ kültürlerinin ve dağ insanlarının kültürel yaşamının dejenere olması gibi sonuçlar ortaya çıktı. Ancak en büyük darbe dağcılık kültürüne olmuştur.  Eskiden, 1980’ler ve öncesinde her milletin en iyi dağcı ekipleri ve fertleri Himalayalara gidip sert işler (ilk çıkışlar, yeni rotalar,vb) yapıyordu, Himalaya dağcılığı ‘elit’ bir konumda idi, Alpler’den Himalaya’lara geçilen bir dizi basamakla evriliyordu dağcılık kültürü. Tabii ki bugün ‘Extrem Himalayizm’ hala var ve giderek daha da zor işler, sherpa desteksiz, sabit hat ve oksijen desteği kullanmayan küçük ve çok güçlü atlet ekiplerince veya solo, alpin tarzda yapılıyor. Zaten burada konu bu elit insanlar değil. Bunun paralelinde yüksek dağlarda pahalı ve lüks ekspedisyonlarla gelen, bol miktarda yerel ve batılı rehber ve bol oksijen ile zirveye gitmeyi deneyen ‘turist-dağcı’ sayısı daha çok yükseldi. Günümüzde Himalaya’daki ekstrem dağcılık ile 8000’lik klasik rotalara giden ticari ekspedisyonlar iki tamamen farklı fenomen durumundadır ve yakın veya benzer aktiviteler değillerdir.

8) Son yıllarda inanılmaz ivme kazanan ve yüksek dağlarda dev zirve kuyruklarına sebebiyet veren güncel yüksek irtifa ekspedisyon firmaları ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Sizin pencereden 22 yılda bu alanda neler oldu?  Ve 1996 senesindekine benzer, ikinci ve daha büyük bir Everest Faciası yolda olabilir mi?

Şaka yollu olarak söylediğim ancak içinde gerçeklik barındıran bir sözüm var: ‘’herhangi bir dağ turisti, bol miktarda oksijen tüpü, yükünü taşıyan bol sherpa/hamal desteği ve onun için karar veren rehberlerin desteği, yani çok iyi bir lojistikle, herhangi bir 8000 metrelik dağa, şansı da varsa çıkabilir’’ ancak bu turist bunu yaparken ölebilir de ve keza ölüyor veya sıklıkla el-ayak dondurup kaybediyorlar. Konuya bağlarsam, özellikle Everest bağlamında, dediğim gibi, talep çok büyüktür ve arz da buna uygundur, ama ara sıra büyük kaza ve facialar kaçınılmazdır.

Ancak yukarıda bahsettiğim fiziki ve etik kirlilik de bu sebeplerden dolayı giderek artıyor: her yerde sabit ip hatları, bol miktarda oksijen kullanımı, dağcı olmayan turist-maceracıların artması ve sonuç: dağlarda belli zamanlarda muazzam insan kuyrukları ile bunun getirdiği olumsuzluklar, müteakip kirlilik, dağ kazaları. Ama dediğim gibi, bu genelde 8000 metrelik dağların (çoklukla da revaçta olan ünlü 8000’likler, bazen de diğerlerinde) klasik rotalarında ve ana kamplarında olan bir haldir.  Yine de benim gördüğüme göre Himalaya çok büyüktür ve hala son derece ücra, yapayalnız, insan eli değmeyen ve değmeyecek köşeleri çoktur, bu ‘dağ turizmi’ durumu sadece belli yerler ve dönemlerde olan bir durumdur.

Beri yandan, idealist şekilde herkesin ‘elit dağcı / iyi tırmanıcı’ olmasını beklemek de yanlış bir tavırdır; bunu yapmaya zamanı/imkânı/becerisi olmayan, ancak yüksek dağların güzelliklerini deneyimlemek isteyen dağ ve doğaseverler söz konusu hizmetlerden doğal olarak faydalanmak isteyeceklerdir. 

9) Son yıllarda özellikle Nims Dai(Nirmal Purja) ve ekibinin rekor bir sürede gerçekleştirdiği 14x8000 projesi (Project Possible) ile başlayan ve bu sene de Christine Harila ve beraberindeki şerpa ekibi ile devam eden çok hızlı 14x8000 projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her ikisi de tanıdığım, konuştuğum insanlar, kişisel olarak kararlılıklarını ve karakterlerini takdir ettiğim kişiler bunlar.  Ortak özellikleri mental ve tabii fiziki olarak çok güçlü ve sadece amaç odaklı olmaları bence. İsterseniz öncelikle stile gelelim, bu konuda dünyaya mal olmuş Polonyalı dağcı ve ekspedisyon lideri Kriztof Wielicki’nin yorumunu haklı buluyorum: ‘Lojistik, organizasyon ve insani direnç açısından zorlu bir girişim, ama yüksek dağcılık açısından ilkel stilde, gerileyici bir tarzın manifestosu, dağcılıkta gerçek bir degradasyondur.’

Diğer yandan bu insanların yaptıkları insan fizyolojisi açısından uç noktada zor bir iştir: artarda 3 ayda (Harila) veya 6 ayda (Nims) tüm 8000’liklere artarda gidip, her koşulda tek seferde zirveye tırmanmayı zorlamak mide bulandıracak kadar bıktırıcı bir olay, söz konusu oksijen yardımı ve lojistik desteğe bile karşın. Bir 8000’liğe gidip zirveye çıkınca insan çok yorulur, fizik olarak yıkılır ve ruh olarak sıkılır. Şahsen ben evime dönüp dinlenmek, sevdiklerimi görmek, kafayı ve bedeni toplamak, antrenman yapmak, iyi beslenmek gibi şeyleri arzularım yüksek dağlar ardından. Tüm 8000’lere artarda, hiç durmadan gitmek? Düşünmek bile insana sıkıntı veriyor bunun derdini, yorgunluğu, konforsuzluğu ve sıkıntısını ve ayrıca maddi yanını.

Sonuca gelirsek, en kısa sürede ve mümkün olan her türde destekle yapılan bütün 8000’liklere çıkış projesi, sadece rekor amaçlıdır ve dağcılıkta ilerleyici bir değer temsil etmeyen bir harekettir dersek, doğru yere noktayı koymuş oluruz.

10) Ülkemizde özellikle yüksek irtifa alanında belirli bir takım majör başarılara imza attıktan sonra tırmanmayı tamamen bırakan dağcılar var. Sizin gibi üretken bir dağcının bu proje sonrasında duracağına çok imkân vermiyoruz, bu bağlamda yeni hedefleriniz nelerdir?

Bu, kişilerin dağ ve tırmanışı ne kadar benimsediğine, hayatlarında ne kadar yer verdiğine ve anlam yüklediğine göre değişen son derece kişisel bir durumdur. Kısa ve net olarak zaten Türkiye ve dünyada değişik yerlerde kaya ve buzda, dağlarda tırmanıyordum, tırmanmaya devam da edeceğim, bu süregelen durumda bir şey zaten değişmez, sanırım en verimli çağımdayım bu konuda. 8000’lik projemin bitişi ise diğer tarafa daha çok zaman, imkân ve kaynak sağlayacak.

Birçok yeni hedefim var: özellikle Hakkâri dağlarında tırmanmak hep aklımda, zaten yaşadığım yer ve yakınındaki imkanları ve olasılıkları, aklımdaki yeni hatları saymama hiç gerek yok (Aladağlar, Dedegöl, Antalya’nın dağlık coğrafyası). Yurtdışında ise Avrupa ve Güney Amerika’da kaya ve buzda çok ipli (geleneksel duvar tarzında) tırmanışlar, farklı ülkelerde kısa veya uzun donmuş şelaleler, Nepal’de bazı 6000 ve 7000m+ yükseklikteki dağlar ve major bir proje olarak belki 2024 veya 2025 yılı baharında oksijensiz Everest tırmanışı projesi (bunun gerçekleşme olasılığı imkanlar ile doğrudan orantılıdır). Bu sonuncu, insan fizyolojisi açısından dünyada yapılabilecek en zor şeylerdendir ve başarıp başaramayacağımı gerçekten bilemiyorum, ancak denemeyi hevesle arzu ediyorum.

Reinhold Messner’in 1986 yılında Lhotse’ye çıkarak 14x8000 projesini dünyada ilk kez bitirmesi ardından kurduğu cümle şimdi bana çok daha anlamlı geliyor: ‘’Lhotse’ye özgür olmak için çıktım.’’  Evet, 14x8000’i bitirmek beni daha da özgür kıldı! Aklımdaki yeni tırmanışlar ve dağ gezileri ve hedefler açısından elbette.

11) 8000 metre, Yüksek Macera kitabına proje sonrasında bir yeni edisyon ekleyecek misiniz ya da 14x8000 projesi ile ilgili ayrı bir kitap/belgesel projeniz var mı?

Kitap konusu önemli. Bu aralar fırsat/imkân/zaman bulup kafa yoramadım, ama umuyorum yeni kitaplar olacak. Baskısı bitik kitaplarımdan bir kısmını yeniden basmak düşüncem de var, örneğin Kaçkar-Verçenik Dağcılık ve Tırmanış  Rehberi, Kış Dağcılığı, K2 Dağların Dağı ve çok yakında tükenecek olan Aladağlar Dağcılık ve Tırmanış  Rehberi gibi.. Tabii gayet uğraştırıcı işler bunlar, sadece kitabı yazmak değil ki mesele, kitabı depolamak, dağıtmak, arayanla kavuşturmak, taşımak ve bir de basım masrafı var elbette. Ve evet, 8000’liklerle ilgili, benim 14x8000 projem dahilinde yeni bir kitap yapmak da aklımda.

Belgesele gelince, neden olmasın, çünkü elimde harika çekimlerim var, ama başında durup montajlamak, doğru sekansı kurgulamak çok zaman alacak, beni tırmanış ve antrenmandan alıkoyacağı için uğraşmaktan kaçınıyorum diyebilirim.

12) Bu projeye başlarken ki Tunç Fındık ile şimdiki Tunç Fındık'ı karşılaştırsan, zaman ve süreç size neler kattı, neleri götürdü, sizde neleri değiştirdi?

Dediğim gibi uzun bir zaman diliminden bahsediyoruz. 2001 yılındaki ben artık şimdiki ben aynı değil, o zaman 29 yaşındaydım, şimdi ise 51 oldum. Gerçekçi bir bakış açısı ile, o zamana göre kaya ve buzda çok daha iyi ve etkin tırmanıyorum, hayatıma dağ ve tırmanış çok daha entegre olmuş durumda. Ne istediğimi ve neyi sevdiğimi çok iyi biliyorum ve kaynaklarımı, düşüncemi buna kanalize edebiliyorum. Değişmeyen şeyler dağ sevgim, bundan dolayı da mutluyum.

13) Tutkusunun pesinden kosan insanlar ister istemez hayatlarındaki kimi unsurlardan feragat ederler; Tunç Fındık hayatında nelerden feragat etmek durumunda kaldı?

Doğrusu hiçbir şeyden feragat etmedim bu yolda, bu kadar sene sonra yola çıktığım gibi devam ediyorum ve kaybettiğim, erişemediğim bir düşüm yok. İstediğim her şeyi er ya da geç yaptım ve yapabildiğimi anladım, zaten dağ ve tırmanış dışında bir amacım ve isteğim yoktu. Dağ ve tırmanış benim için tutku değildi, hayatımın kendisi tutkunun ötesinde dağ ve tırmanış olmuştu ve hala da öyledir.    

14) Kendinizden şüphe ettiğiniz donemler ve vazgeçmeyi bir seçenek olarak gördüğünüz süreçler oldu mu?

14x8000 projesi dahilinde konuşuyorsak, belli bir noktada artık sonucu düşünmüyordum, proje bitmese de olur diyordum ama asla da vazgeçmek veya noktalamak düşüncem olmadı, sadece her şeyi oluruna bırakmıştım, çünkü bunda bulduğum değer farklıydı. Bu tür dağcılıkta hayatta kalmak ve mücadelenin kendisi benim için değerliydi. Yaptığım şeylerde kendimden hiç şüphe etmedim çünkü daima basit ve doğru bir yolda ilerledim ve yaptığım her şeyi o an için mümkün olan en minimalist tarzda yapmaya çalıştım, bunu yaparken de içinde olduğum anı yakalamaya gayret ettim. Nihayetinde sadece dağlara ve tırmanışa gittim, o kadar.

15) Bill Rodgers"in bir sözü vardır: Maraton koşmak insani alçakgönüllü kılar, der. Sizce yüksek irtifada 14 sekiz binliğin pesinden koşmak insanın egosuna neler yapıyor? Bu surecin kişiliğinizde olumlu ya da olumsuz değişiklikler yaptığını söyleyebilir misiniz?

Aslında yaptığınız şeyle ne kadar bütünleştiğinize, onda kendinizden ne bulduğunuza, onun size ne kattığına göre bu değişir. Ben hiçbir zaman yüksek egolu bir insan olmadım. 8000’liklerde tırmanış benim için normal dağcılığımın sadece bir kısmı, farklı bir uzanımı olageldi ve bunu da hayatıma entegre ettim. Herhangi bir 8000’liğe (veya herhangi bir dağa, rotaya) çıktım diye ne boyum uzadı ne daha önemli biri oldum, hepsine çıkınca da bu değişmedi. Kısaca bu uzun soluklu projeyi, bitsin veya bitmesin, hayatımla içselleştirdim ve bu projenin ayrılmaz parçası olan korkunç tehlikelerin ruhumu törpülemesine izin verdim. Genelde dağcılık, özelde ise çok yüksek dağlara tırmanış, gençliğimden beri içinde olduğumdan dünyaya olan bakışımı ve farkındalığımı çok geliştirdi diyebilirim. 

tirmanis.org, 2023

[1]-https://tirmanis.org/alpinizm/alpinizm-genel/128-14-x-8000

[2]-https://tirmanis.org/alpinizm/kar-buz/276-tunc-findik-ile-roportaj