Bu yazı son yıllarda ağırlık kazanan 21 Aralık tarihinde odaklaşan kış tırmanışı denemeleri üzerine hazırlandı. Astronomik kış mevsimi tanımları, oluşturduğumuz temel kavramlar ve farklı coğrafyalardan karşılaştırmalar yaparak, günümüzdeki kış tırmanış denemelerine yeni bir pencereden bakmayı hedefliyor. Bazı eleştiriler içermekle birlikte temel amaç eğer gelecekte sağlam bir alpinizm kültürümüz olacaksa temellerinin oturmasını sağlayacak tartışma ortamına katkı sunmak.
Şüphesiz ki başarı sporcuları en çok motive eden duygu. Başarmak için ise hedef belirlememiz ve bu hedef için hazırlık ve antrenman yapmamız gerekiyor. Bu süreçte ise sporcuyu başarılı olmaya iten sportif kaygılarımız ortaya çıkıyor. Sportif kaygılar yol gösterici olması açısından yararlandığımız kavramlar. Kavramları ve zorlukları ne kadar net belirleyebilirsek, rekabetçi hedefler yaratmak o kadar kolaylaşıyor. Mücadele ve hırs artıyor. Yarışabiliyoruz ve hedeflerimize ulaşmak için mücadele ediyoruz. Başardıkça mutlu oluyoruz. Spor tırmanışta çıktığımız dereceler bu nedenle bizi mutlu ediyor. Olimpiyat yolunda bu şekilde bir branş doğuyor. Kuralları ve şartları net bir sekilde belirledikten sonra yarışmak mükemmel. Fakat alpinizme geldiğimizde şartların eşitlenmesi her zaman mümkün değil. Örnek vermek gerekirse, bir rotanın kış tırmanışını yapabiliriz fakat hava ve rota koşulları bu tırmanışı objektif kıyaslama yapmaya mümkün kılmaz. Yani aynı rotanın iki farklı kış tırmanışı çok farklı koşullarda yapılabilir ve kıyaslanması doğru değildir. Şartlar eşitlenmese bile kendimizi başarılı hissetmek için kurallar ve hedefler koymamız gerekiyor. Hedefimizi gerçekleştirdiğimizde ise benim “skor” olarak adlandıracağım başarı oluşuyor. Yazının devamında da vurgu yapacağım üzere “skor” bir spor tırmanış derecesini çıkmak, kış tırmanışı yapmak, ilk Türk tırmanışı yapmak, yeni bir rota açmak gibi adlandırabileceğimiz başarılardır.
Bu aşamada kış mevsimi kavramına geçecegim. Kış mevsimi icin astronomik geçiş tarihlerinden yararlanılarak belirlenmiş bir kuralımız var. Gün ışınlarının kuzey yarımküreye en dar açıyla düştüğü, yani kuzey yarımküre için en uzun gecenin yaşandığı 21 Aralık tarihi kış başlangıç tarihidir. Gece ve gündüz sürelerinin eşitlendiği 21 Mart ekinoks tarihi ise kış mevsiminin bitişidir. 89 günlük bu süreç astronomik olarak kış mevsimidir. Kış mevsimini özetlersek havanın daha soğuk, günlerin daha kısa, yağışlı gün sayısının fazla ve daha çok rüzgarın olduğu bir dönem olarak tanımlayabiliriz. Dağlar için ise bölgeler arası değişkenlik bulunmak kaydıyla kar kalınlığı, kar yağışı miktarı, sis, düşük hava sıcaklığı ve kısa günler önemli etkilerdir.
Bu noktada ufak bir anekdot. İlkokulda öğretilen kış mevsimleri tarihi Aralık, Ocak ve Şubat aylarıydı. Kış mevsiminin aynı şekilde yorumlandığını farklı kültürlerde de görüyoruz. Yıllık yaşam kültürümüzde kış başlangıç tarihinin bir önemi olduğunu söylemek güç. Fakat bu tarihleri kış tırmanışı için dönüm noktaları olarak kabul ettiğimizden, dağcılar olarak bizim için önemi oldukça fazla. Kış tırmanışlarının daha dikkat çekici öneme sahip olduğu Himalayalar için bu konuda süregelen bir tartışma mevcut. Bu noktada bir parantez açmak isterim. Son yıllarda 8000 lik dağlarda yapılan kış tırmanışları oldukça ivme kazandı. Bu ivmeyle bir yarış ortamı da oluşmuş oldu. Bugün K2 hariç tüm 8000 lik zirvelere kış tırmanışları tamamlanmış durumda. Bu nedenle K2 özelinde kış tırmanış denemeleri ve tartışmalar sıcak bir gündem konusu. Denis Urubko(1) ise kış tırmanışlarına yönelik farklı bir bakış açısına sahip. Kış mevsiminin 1 Aralık ile başlayan ve Şubat ayıyla sona eren dönem için geçerli olması gerektiğini aşağıdaki açıklamalarıyla belirtiyor. “Astronomik kış konsepti spor branşları dahil insan faaliyetlerinin alanı dışındadır. Gökbilimciler kendileri için bazı dönüm noktaları belirlemiş olabilirler fakat ben onların oyunlarında oynamayacağım. Gerçek kış kendini günlük yaşamımızda gösterir ve bizi belirli faaliyetler yapmaya sevk eder. Gerçek kış bin yıllık bir deneyimin sonucu toplum tarafından şartlı olarak belirlenmiştir. Ben de bu toplumun bir parçasıyım. Bu nedenle iklimsel şartlara göre belirlenmiş gerçek kış mevsiminde yaşıyorum ve tırmanıyorum.”(2)
Denis Urubko yazının devamında 28 Şubat tarihinin sıcaklık ve rüzgar açısından 1 Aralık tarihinden daha ılımlı olduğu argümanından yola çıkarak Mart ayında yapılan kış tırmanışlarını kış tırmanışı olarak değerlendirmiyor. Bu bakış açısının pek kabul gördüğü söylenemez. Makalu ve Gasherbrum II kış çıkışlarını beraber gerçekleştirdiği partneri Simone Moro(3) kendisini ağır bir şekilde aşağıdaki sözlerle eleştiriyor.
“Denis' in Polonyalılar tarafından elde edilen Broad Peak ve Gasherbrum I kış tırmanışlarının kış tırmanışı olmadığını, zirvenin Mart ayının ilk günlerinde gerçekleştiğini söyleyen bildirisini kabul etmiyorum. Polonya vatandaşı olanlara, onu davet ederek K2 kış ekspedisyonuna katılımını finanse edenlere ve bu iki başarılı donmuş tırmanış sırasında ölen Berbeka(5) ve Hajzer (6)'e çok saygısızca bir görüş. Astronomik kış 21 Aralık'ta başlar ve 20 Mart'ta sona erer. Bunu Google da arayarak görebilir! Tüm dünya bu tanıma saygı duyuyor”(4)
Tüm tartışmayla birlikte Denis Urubko’ nun kış mevsim tarihlerinin değişkenlik gösterebileceğine dair net bir argümanı bulunuyor. Aynı yazısında Sovyet dağcılığında uygulunan bir kış uygulamasına değiniyor. “Kuzey coğrafyası nedeniyle Altay ve Kamçatka bölgelerinde klasik kış dönemine ek kışın her iki ucuna tarihler eklendi.”
Şüphesiz ki irtifa, dağ grubunun ılıman iklimlere uzaklığı, ekvatordan uzaklığı kış mevsimlerinde yaşanan iklimsel özelliklerde farklılık gösterebiliyor. Somut örnekler vermek gerekirse Karakurum ve Himalayalar için ocak ve şubat aylarında 5000 metrenin üzerinde pek yağış görülmemesidir. Yağışlar mart ayıyla beraber yoğunlaşır ve yıl boyu devam eder. Bu nedenle kar yağışı kış tırmanışlarında etkin bir zorluk olarak karşımıza çıkmıyor. Aladağlar ile karşılaştırdığımızda çok farklı bir iklimsel özellik görüldüğü ortada. Aladağlar'da yoğun toz kar ile karşılaştığımız ocak ve şubat ayları Karakurum ve Himalayalar'da yağışsız geçen bir döneme denk geliyor.
Tırmanış koşullarının farklılığına örnek olması açısından farklı bir dağ bölgesinden daha örnek vereceğim. Kendine has bir tırmanış tarzı oluşturan İskoç dağcılığı. “İskoç dağcılık sezonu ekimden nisana kadar uzayabilir. Ancak bu bölge İskoçya olduğu için sezonun uzunluğu tahmin edilemez. Belirlenmiş bir tarih yoktur. Her şey uygun tırmanış koşullarını yakalamak ile ilgilidir.” (7). Bu dağcılık tarzında önemli olan ideal kar ve buz koşullarını yakalayarak tırmanış gerçekleştirmek. Bu tırmanış türünün iklimsel ve coğrafik olarak en uygun olduğu bölge İskoçya. Bu tırmanış anlayışı dünya üzerinde farklı bölgelerde uygulanıyor. Ülkemizde ise Uludağ’ın denize olan yakınlığı ve rüzgarın yönüne göre hava sıcaklığının ani değişmesi nedeniyle bu tarza uygun tırmanış koşulları yakalanabiliyor. Her yıl aynı mevsimde çok farklı koşullar ile karşılaşabilirsiniz. Ani sıcaklık değişiklikleri nedeniyle aynı hat üzerinde kuru kaya veya bir buz şelalesiyle karşılaşabilirsiniz. Mart ayının başında sıcaklık artışıyla kar örtüsü büyük oranda eriyebilir veya nisan ayında soğuk hava dalgası nedeniyle buz tırmanabilirsiniz. Dolayısıyla tarihten çok koşullara odaklanmış bir dağcılık türüdür. İskoçya, Uludağ, Aladağlar, Altaylar ya da Himalayalar. Her bölge bulunduğu coğrafya ve iklim nedeniyle farklı bir kış tanımı yapılmasına ihtiyaç duymaktadır.
İklimsel ve coğrafik değişkenliklerin yanı sıra kış mevsiminin kendisi de bir değişkenlik kaynağı. Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir konu mevsimlerin kaydığı ve artık kışların eskisi kadar soğuk olmadığı yönünde. Profesyonel bir görüş olarak “hava delisi”(8) nin görüşlerinden alıntı yapacağım.
“Ülkemize kış bazı seneler gelmez. Yaz hemen her sene gelir, ama kış gelmeyebilir. Küresel ısınma, iklim değişimi filan yokken de bu aynıydı. Ne kastettiğimi açıklayayım: Türkiye’de ve bizim bulunduğumuz iklim kuşağının tümünde kış mevsiminin doğal değişkenliği fazladır. Teknik tabirle, kış ortalama sıcaklıklarının standart sapması yaz ortalama sıcaklıklarınınkinden ciddi biçimde yüksektir. Bu şu demek: Geçen sene kış boyunca tir tir titremiş olmanız, bu sene kışın büyük bölümünü ince bir ceketle geçiriyor olmanızla çelişmez. Bir yıl kış çok soğukken takip eden yıl gayet ılık olabilir. Bu işin küresel ısınmadan kaynaklanmadığına, eskiden de böyle olduğuna bir örnek vereyim. Boğaz’ın Karadeniz’den gelen buzlar ile kaplandığı meşhur 1954 kışından yalnızca bir yıl sonra, 1955 kışında, İstanbul’a kar bile neredeyse hiç yağmadı.”(9)
Bu bahsi geçen değişkenliğin etkisini dağlarımızda da fazlasıyla görebiliyoruz. Kar yağışları beklediğimizden çok geç ve düşük miktarda gerçekleşebiliyor. Bu durumda astronomik kış mevsiminde kış koşullarını andırmayan çok farklı koşullar ile karşılaşabiliyoruz. Örneğin Emli Ormanı'nda bazı yıllar aralıkın son haftasında yerde hiç kar örtüsünün olmadığını görebilirsiniz. Bu durum şu bölüme kadar bahsettiğim İklim kuşağımızda kış aylarının tutarsız olması ve Aladağlar'ın kendine has mevsimsel özelliklerinden kaynaklanıyor. Tırmanış camiası da bunu fırsat olarak değerlendirip erken kış döneminde Aladağlar bölgesine tırmanış atağında bulunabiliyor. Özellikle düşük irtifalarda uysal koşullarda kış tırmanışı yapmak mümkün hale geliyor.
Devam eden bölümler benim kişisel eleştirilerimi içermektedir. Başlamadan önce belirtmek isterim ki henüz kış koşulları oluşmamasına rağmen yapılan bu tırmanışlar büyük başarılardır. Aynı zamanda tırmanıcı yapacağı tırmanış için en ideal koşulları tercih etmekte özgürdür. Ama eğer bu tırmanışın adını kış tırmanışı koyacaksak en azından bazı temel kış şartlarınının oluşması gerektiğini düşünüyorum. 21 Aralık tarihinde güneşli bir havada, kuru bir kaya kütlesi üzerinde yapılan tırmanış, kış tırmanışı kavramının içerisini doldurmuyor. Hava sıcak, yaklaşım sırasında yerde kar yok ve rota üzerinde spor tırmanış ayakkabısı ile tırmanırken ayaklarınız üşümüyor ve hatta ıslanmıyorsa kış koşullarından söz etmek çok mümkün değil gibi. Bu koşullar daha çok geçiş mevsiminde yapılmış bir tırmanışı andırıyor. Peki kış şartlarının tam olarak oluşmamasına rağmen neden 21 Aralık tarihinde tırmanışa gideriz? Cevabı yazının başında vurguladığım “skor” kavramında. Yani sportif başarı olarak belirlediğimiz ve yapmayı hedeflediğimiz şey. Açıkçası Aladağlar özelinde kış tırmanışlarını bir başarı olarak tırmanış camiasında kabullendik. Bu başarı kavramının son yıllarda kotrolsüzce ve belki birbirimizi gaza getirerek yer etmesini sağladık. Sonuç olarak kış mevsiminin geç başladığı her yıl 21 Aralık tarihinde dağa akın ederken, gerçek kış mevsiminde ise Antalya’ da sıcak kayada spor tırmanışın tadını çıkarıyoruz.
Farklı skor kavramlarından daha bahsetmek istiyorum. Açıkçası “skor” kavramının olumsuz olarak düşünülmesini istemem. Bu sporu başarılı olmak için yapıyorız ve buna ihtiyacımız var. Devam etmek için yapmamız gereken hedefler koyup ulaştığımızda kutlamak. Örneğin red-point ve on-sight çıkabildiğimiz en fazla tırmanış derecesi. Daha çok kullandığımız ise düşmeden çıktığımız spor tırmanış derecesidir. İlkini idealist alpinistler takip eder. İkincisi ise daha popüler olandır. Bu dereceyi her yukarıya çektiğimizde elde ettiğimiz başarı bizi mutlu edecektir.
Fakat bazı başarıları erken dönemde yapılan kış tırmanışları gibi kolay yoldan elde etmek istiyoruz. Örneğin özellikle bizim ülkemize has olduğunu düşündüğüm “İlk Türk tırmanışı” kavramı. Şimdi dağlık bir bölge seçin. Uçak bileti alın ve gidin. Popüler olan, zor olmasına gerek de olmayan bir rota seçin ve tırmanın. Şimdi elinizde ilk Türk tırmanışı olarak anlatabileceginiz bir tırmanışınız var. Oldukça havalı görünüyor. Yani skor yaptınız. Dünya ne kadar büyük ve tırmanış camiamız o kadar küçük ki bu başarıya kolaylıkla ulaşabiliriz. Yeni bir rota açmak ve açılan rota sayısı da bir skor kavramı. Fakat bu başarıya da farklı şekillerde ulaşabilirsiniz. IV derecelik otların arasından giden çürük bir rotayla da bu hedefe ulaşabilirsiniz. Kısa hatları boltlayarak da rota sayınızı arttırabilirsiniz. Ya da herkesin tekrar etmek istediği kaliteli rotalar açarak da. Ulaştığımız skor hedeflerimiz nicelik olarak bizi tatmin edebilir fakat nitelik olarak da yapılan işlerin kalitesini arttırmamız gerekir. Eğer kapasite olarak yaptığımız tırmanışın kalitesini arttıramıyorsak, ne kadar tırmanabiliyorsak adını o kadar koymalıyız.
Daha öncede vurguladığım gibi erken dönemde yapılan kış tırmanışlarına saygısızlık etmek istemem. Özellikle kış tırmanışı konusunda motivasyonu olup zaman harcayan dağcı sayısı bu kadar azken yapılan tırmanışların takdir edilmesi gerekir. Ama şu aşamada bu konuyu eleştirmez ve tartışmaya başlamazsak alpinizm kültürümüzdeki çarpıklık artmaya devam edecektir. Tıpkı ilk Türk tırmanışı kavramında olduğu gibi yeni kavramlar ortaya çıkacaktır. Açılan geleneksel yeni rota sayısı artmaya devam ederken, bu rotalar tekrar edilmeyen veya tercih edilmeyen rotalar olarak kalmaya devam edecektir. Bugün geçmişe bakıp Avrupa tırmanışında ünlü tırmanıcıların ne şartlar altında nasıl tırmanışlar başardığını görüyoruz. Avrupa'daki tırmanış kültürünün oluşmasına bize göre çok erken dönemdeki bu tırmanışlar katkı sağlamıştır. Türk dağcılığı olarak Alpler'de 20. yüzyılın ilk yarısında yapılan bu zorlu tırmanışları bugün başarabilecek seviyede değiliz. Alpinizm adına önümüzde hala uzun bir süreç var. Bu süreçte alpinizm kültürünü sağlam temellere oturtabilirsek ülkemizde dağcılık daha hızlı gelişim fırsatı bulabilir.
(1) Denis Urubko - 1973 doğumlu Rus ve Polonya vatandaşı yüksek irtifa dağcısı. 14 tane 8000'lik dağın zirvesine oksijen desteği kullanmadan ulaşan sekizinci dağcıdır. 2015 yılında Polonya vatandaşlığı almıştır.
(2) http://www.russianclimb.com/urubko_true_winter.html
(3) Simone Moro – 1967 doğumlu İtalyan dağcı. Dokuzuncu en yüksak dağ olan Nanga Parbat’ın ilk kış çıkışını yapan ekiptedir.
(4)https://explorersweb.com/2017/12/22/interview-simone-moro-on-winter-k2-2017-12-21-79552/
(5) Maciej Berbeka – 1954 doğumlu Polonyalı yüksek irtifa dağcısı. 6 Mart 2013 tarihinde Broad Peak'ten iniş sırasında hayatını kaybettiği kabul edilmiştir.
(6) Artur Hajzer – 1962 doğumlu Polonyalı yüksek irtifa dağcısı. Jerzy Kukuczka ile birlikte 8000'lik zirvelerde oksijen desteksiz başarılı tırmanışları vardır. 7 Temmuz 2013 tarihinde Gasherbrum I'de Japon Kulvarı'ndan düşerek hayatını kaybetmiştir.
(7) https://www.mountaineering.scot/activities/mountaineering/winter-climbing
(8) “havadelisi” iklim bilimci Dr. Ozan Mert Göktürk tarafından oluşturulmuş iklimsel koşulların değerlendirildiği bir blog sayfasıdır.
İletişim:
Sefa Börtücen
sefabortucen[et]gmail[nokta]com