Walter Bonatti (Bergamo, 22 Temmuz 1930 – Roma, 13 Eylül 2011)
Luca Signorelli (Çeviren: Mustafa Nalbant)
[Bu çeviri, yazar Luca Signorelli'nin şahsi izni ve UKClimbing.com sitesinin onayı ile yayınlanmaktadır. Tüm yazılı ve görsel materyalin, kısmen veya bir bütün olarak izinsiz kullanımı yasaktır.]
[Orijinal Makale: http://www.ukclimbing.com/articles/page.php?id=4098]
Nisan 2011. Courmayeur’un merkezindeki geleneksel, zarif bir evin mutfağında; alpinizmin iki devi karşılıklı ayaktalar. Biri Doug Scott, en yüksek üçüncü dağ olan Kanchenchunga’ya yaptığı 1979 tırmanışından bir bölüm anlatıyor: bir gece- saniyeler içinde- çılgın bir irtifa rüzgarıyla çadırı paramparça olmuş, ve iki arkadaşı (Joe Tasker ve Georges Bettembourg) ‘yla 8000 metre irtifada, zifiri karanlıkta hayatta kalma mücadelesi veriyor. Diğeri ise geride bıraktığı 81 yıldan çok daha genç gösteren, beyaz saçlı bir beyefendi; Doug’un anlattığı hikayeyi benim doğaçlama tercümem vasıtasıyla dinlerken, her ayrıntıyı heyecanla kafasını sallayarak, yüksek yerlerde geçen dehşetli geceleri çok iyi bilen biri gibi anlayışla gülümseyerek onaylıyor.
Tedavisi olmayan bir hastalığa karşı kısa bir mücadele verip, eylül ayında hayatını kaybetmiş olan Walter Bonatti’ye dair son hatıram bu.
Böyle durumlarda, bir kişiye ait son görüntüdeki her ayrıntıya varoluşsal bir ağırlık yüklemek oldukça kolaydır. Fakat o geceye dair sonsuza kadar hatırlayacağım tek şey; 81 yaşında olmasına rağmen bir çocuğunki gibi, yeni heyecanlara karşı uçsuz bucaksız ve doyumsuz bir açlıkla bakan iri gözleri olacak. Nihayetinde Bonatti’nin sıradışı hayatını en iyi ifade eden cümle bence ’’Hayatını merak yönlendirdi.’’ olurdu. Veya ikinci olarak ‘’Asla satılmadı.’’
Bir televizyon programında kendisine bu soru sorulduğunda, Walter şu şekilde cevap vermişti: ‘’Hayatını elinden geldiğince dolu yaşamış biri olarak hatırlanmak isterim.’’ Hiç şüphesiz öyle de yaşadı. Kuzey İtalya’da, Milan yakınlarında bir kasaba olan Bergamo’da, oldukça normal bir ailenin çocuğu olarak 1930’da dünyaya gelen Bonatti’nin hayatı, milyonlarca diğer İtalyan gibi ikinci dünya savaşıyla değişti. Kuzey İtalya, ilk olarak müttefik bombardımanıyla, sonraki üç yıl boyunca (1943-45) ise barbar Anti-Alman gerillaları (ve alman/faşist karşı güçleri) tarafından harap edilmiş ve ulusun altyapısı paramparça olmuş, halk açlıkla mücadele eder hale düşmüştü. Diğer bir çok insan için olduğu gibi, bir çelik fabrikasında işçi olarak çalışmak Bonatti için bir seçimden ziyade hayatta kalma mücadelesiydi. Ancak Walter özel biri olduğunu çoktan ispatlamıştı. Macera hayalleriyle dolu zihniyle yorulmak bilmez bir çocuk ve de eğitimli bir jimnastikçi. İş bulmak için Milan yakınlarındaki Monza’ya taşındığında asıl ilgileri kaya tırmanışı olan bir grup iş arkadaşıyla da biraraya gelmiş oldu. Grigne’ de Como Gölü yakınındaki görece alçak fakat sarp kulelerden oluşan bir bölgede birkaç tırmanışa davet edildi. Patikaların güvenli kollarında yürüyüş yapmış biri olarak, gerçek kaya tırmanışıyla yüzyüze gelmesi kişisel keşif anlamında onun için bir dönüm noktası oldu. Doğal bir tırmanış yeteneği olan Walter ‘’iyi’’ olmanın kendisi için yeterli olmadığını keşfetti; ilk günden sınırlarını test etme arzusuna tutulmuştu. Ve ilk günden sınırlarının olanaksız bir yükseklikte olduğu net bir şekilde görülüyordu.
Sadece iki yıl içerisinde, arkadaşı (ve meslektaşı) Andrea Oggioni ile birlikte, Grandes Jorasses Walker sırtı, Cassin rotası (4.çıkış) da dahil olmak üzere en çok korkulan alpin rotalardan birkaçının tekrarlarını gerçekleştirerek İtalyan tırmanış camiasını şaşkına çevirdi. Başka herhangi biri bu başarıları inanılmaz tırmanışlar olarak görecek olsa da, tırmanışın sportif yönünden ziyade duygusal yönüne değer veren Walter için bu durum, Mont Blanc bölgesi ile olan büyük aşk hikayesinin başlangıcıydı. Tren bileti almak ve Courmayeur yakınlarındaki Val Ferret’ teki kamp alanında ufak bir yer tutabilmek için kazancından ayırdığı ufak birikimlerini kullanarak, her sene Mont Blanc’ a döndü. 19 yaşında, çoktan oyunun zirvesine ulaşmış olması onun için yeterli değildi: ‘’çıta’’ daha yükseğe taşınmalıydı. 1951 yılında Luciano Ghigo ile birlikte, Glacier Du Geant’dan yükselen, inanılmaz bir kaya obeliski olan Grand Capucin’in doğu yüzünü tırmanması, tüm dünyaya Walter Bonatti için ‘’çıtanın yükseltilmesi’’ nin ne anlama geldiğine dair ilk ipuçlarını veriyordu. Tırmanışla ilgisi olmayan ulusal basın da dahil olmak üzere herkes dikkat kesilmişti. Sonra bir dizi üst düzey ilk tekrar ve ilk çıkış geldi. 1954 yılında alpin birliklerdeki zorunlu askerlik hizmetini tamamladıktan hemen sonra Walter dünyanın muhtemelen en zor ve en çok arzulanan zirvesi olan K2’ ye yapılacak olan İtalyan ekspedisyonuna seçildi. Eve döndüğünde hayatı tamamen değişmişti. Tırmanışa dair hiçbirşey umduğu ya da beklediği gibi gelişmemişti.
1954 K2 ekspedisyonuna ve sonrasında çoğu yanlış sebeplerden kaynaklanan tartışmalara dair çok şey yazıldı, bu kısa yazıda ise tüm bunlara yer verebilmek imkansız. 60 yıllık bir süzgeçten baktığımda kişisel düşüncem; K2 ekspedisyonunun Walter’ ın insani değerlerine zarar vermekten öte, dikkate değer enerjisini ve arzusunu odaklayabileceği bir ortam sağladığını ve dağcılık tarihinde varolmayan 10 yıllık bir ‘’zafer yürüyüşüne’’ (ve bir insanın gelişimine dair dikkate değer bir kişisel tarihe) yol açacak ortamı sağladığını düşünüyorum.
K2 draması ve içinde barındırdığı tatsızlıklardan sonra Bonatti için bir sonraki adım Petit Dru güney batı pillar rotasıydı. Bu tırmanış Bonatti efsanesinin (ve süperstar Bonatti’nin) gerçek doğum yeri oldu. ‘’Destansı’’ dağcılığın üstün başarılarına olan hayranlığın, suçluluk hissettiren zevklere indirgenmediği bir dönemde, Alplerin en estetik duvarlarından birinde vermiş olduğu bir haftalık mücadele, halkın hayal gücünü, sadece Cassin veya Comici gibi savaş öncesi devlerinin hayal edebileceği bir seviyeye çıkarmıştı. Walter; bir gecede uluslar arası bir şöhret oldu. Özellikle ve de tuhaf bir şekilde yabancıları idolleştirmeleriyle pek bilinmeyen bir üke olan ve de kendi en değerli tırmanışlarından bir tanesini ‘’çalmış olan’’ bu İtalyana karşı kıskançlık beslemek için birçok nedeni olan Fransa, Bonatti’yi tırmanışın geleceği olarak bağrına bastı (aynı zamanda İtalya).
Takip eden beş sene boyunca, Mont Blanc’ ın çok sevdiği İtalyan tarafında kendi döneminde görülmemiş teknik seviyede tırmanışlar yaptı.(‘’Ben Mont Blanc çocuğuyum.’’ Söylemeyi çok sevdiği bir lafıydı.). Dağ rehberi oldu ve 1957’de Courmayeur’ a (uzun ve karmaşık bir aşk-nefret ilişkisi geliştirmiş olduğu kasaba) taşındı. Yurt dışında da tırmandı; ancak K2 fiyaskosu yakasını asla bırakmadı. Bu tırmanışlardan en dikkat çekenleri 1958 yılında Cerro Torre’ye yaptığı cesurca deneme ve ‘’anti K2’’ olarak tasarlanmış olan fakat kendi payına problemleri de olan bir ekspedisyon olan Gasherbrum IV’ idi (muhtemelen dünyanın 8000 metre altı irtifadaki en zor dağı). İtalyan haftalık yayınlarında yer bulan her denemesi veya tırmanışı, ismini daha da büyüttü. Burada bahsedilen film ya da futbol yıldızı ayarında bir konumdu. Bonatti isminin elde ettiği bu konumu hayal etmek, İtalya dışındakiler için zor olabilir, ancak bu şöhret öyle uç noktalara vardı ki bir noktada artık Bonatti mahremiyetini korumak için bazı önlemler almak zorunda kaldı. Bu konum çok az tırmanıcının başına gelmiştir. Bu arada Bonatti müşterisi Silvano Gheser ile beraber; Henry ve Vincendon adlı iki Fransızın ölümüyle sonuçlanan, ve günümüzde de tartışması hala devam eden trajediye neden olan bir fırtınada ölümle yüzyüze geldiği Mt.Blanc Brenva mahmuzunun ilk kış çıkışı sonrasında, dağcılıkta şöhretin kötü bir yanıyla da yüzleşmek zorunda kaldı. Bonatti’nin iki Fransızın (dağın Fransız tarafında bir kurtarma girişiminden sonra kaybolmuş olan) ölümüyle hiçbir ilgisi yoktu; fakat Bonatti’nin her tırmanışında yüzleştiği riskin devamlı arttığını görmezden gelmek de mümkün değildi, tartışmalar; birkaç adım geriden, fakat daima Bonatti’yi takip ediyordu.
Bonatti var olan şöhretini çeşitli imtiyazlar elde etmek için kullanabilirdi ama buna asla yanaşmadı. Kendi kişisel prensiplerine sonuna kadar bağlı kaldı. Asla taviz vermedi, bu sebeble kendisini hayal kırıklığına uğratan herkesle ilişkisini, arkadaşlığını bitirdi. Sponsurluk kavramını (hoş görmediği bir uygulama) reddetti. Rehberlik yaparak, makalelerini satarak, veya ara sıra kamusal alanda görünerek hayatta kalacak kadar para kazandı. GIV’e beraber tırmandığı Carlo Mauri gibi genelde arkadaş olduğu, bazı düzenli müşterileri gibi ve de Courmayeur yerlilerinden olan Toni Gobbi ve Bonatti’nin özelliklerinden bazılarını barındıran Gigi Panei gibi birkaç tırmanış yoldaşı vardı. 50’ lerdeki en uzun soluklu tırmanış dostluğu Monza’ daki fabrika günlerinden arkadaşı olan Andrea Oggioni ileydi. Sıradan fakat inanılmaz güçlü bir adam olan Oggioni, bir çok yönden Bonatti’ nin tam zıttıydı. Walter’ın vizyonu ve Oggioni’ nin güvenilir desteğiyle çok iyi işleyen, tamamlayıcı bir partnerlik oluşturdular. Beraber bir çok üst düzey tırmanışa giriştiler ve başardılar. (Sırası gelmişken birinden daha bahsedelim; günümüzde hala çok güzel bir klasik olan Brouillard’ın Red Pillar’ı)
Daha sonra 1961 yılında Freney Pillar felaketi geldi (bu notların yazarının gözünde Bonatti’nin apaçık kahramanlığı). Temmuz 1961’de Bonatti, Oggioni, ve müşterileri Gallieni Freney’in merkez pillarının (Mont Blanc’ın İtalyan tarafında yekpare bir kaya yüzü ve zamanının Alplerinin ‘’son büyük problemi’’) tepe noktasının 150 metre altında mahsur kaldılar. Yalnız değillerdi, dört kişilik farklı bir Fransız ekibi (Mazeaud, Kohlmann, Vieille, ve Guillaume) tırmanışın sonraki aşamalarında onlara katılmıştı. Beklenmeyen bir yaz fırtınası (bu fırtına günlerce sürmüş ve 2000 metreye kadar dağı metrelerce kar altında bırakmıştı) sonucunda tırmanıcılar, yarı kış koşullarında iniş yapmaya mecbur kaldılar. Bu koşullarda aşağılara ulaşma teşebbüsleri kesinlikle ümitsiz bir girişim olurdu- Böylesine ağır koşullar altında, Mt.Blanc’ın italyan tarafında, yükseklerde mahsur kalmış insanların üç ya da dört günden fazla, hayatta kalma şansları çok azdır. Fakat ekipte Bonatti vardı. Bonatti, tek şanslarının süratli bir şekilde irtifayı alçaltmak olduğunun ve aynı zamanda çığlardan korunmanın yolunun da bu olduğunun farkında olduğundan cüretkar ve taktiksel bir karar aldı. Bu karar Central Pillar’ını aşağıdaki Freney Buzulu (ve vadisi) ile birleştiren sapa bir mahmuz olan Rochers Gruber’den doğaçlama bir inişti. Yine de süratli gelişen başarıya rağmen iki Fransız (Vielle ve Guillaume) yorgunluktan hayatını kaybetti. Bir başka tırmanıcı, Kohlmann (doğuştan sağır ve taktığı kulaklığın yıldırım çarpması sonucu beyin hasarı yarattığı) ise ciddi disoryantasyon işaretleri göstermeye başlamıştı.
Bonatti berbat havada ve diz boyu karda mücadele ederek hayatta kalanlara yol açtı. Aynı anda Courmayeur’da oluşturulan bir kurtarma ekibi Gamba dağevinin yakınında hedef karmaşıklığı ve malzeme eksikliği gibi nedenlerle boğuşuyordu. Gamba dağevine ulaşmak ve hayatta kalabilmek için ekip, Freney Buzulunu geçmek ve yukarı Col de L’Innominata ya ulaşmak amacıyla ümitsiz bir çaba gösterdi. Geçitte kaynaklarını tüketmiş olan Oggioni yere yıkıldı ve Mazeaud’un kollarında can verdi; kontrolden tamamen çıkmış olan Kohlmann ise kurtarmacılar tarafından ulaşılmasından kısa bir süre sonra kalp krizinden hayatını kaybetti. Sonunda sadece Bonatti, Mazeaud ve Gallieni hayatta kalmayı başardı, yedi kişiden üçü… Bonatti’nin Gamba dağevine vardığındaki durumu kurtarma ekibinin doktoru Pietro Bassi tarafından ‘’yaşama şansının çok ötesinde. ‘’ diye tarif edildi. Fakat Bonatti hayatta kalmayı başardı. Mazeaud ciddi don ısırıklarına maruz kalmıştı, Gallieni ise neredeyse hiç yara almadan kurtuldu.
Tartışmalar tekrar şiddetlendi. İtalyan basını Bonatti ve diğerlerini ‘’delilikle’’ suçluyordu ve bu mesele İtalyan parlemantosuna kadar çıktı; birileri tırmanış adına böyle riskleri almanın yasaklanması gerektiğini önermişti. Tüm bunlar 1865’teki Whymper’in yankılarıydı.-ç.n: Trajik Matterhorn kazasından sonra İngiltere kraliçesi bir süreliğine tırmanışı yasaklamıştır.- (Whymper Bonatti’nin rol modellerinden biriydi), fakat Bonatti yanlış anlaşılmalarla veya dedikodularla kolayca yıkılacak adam değildi. İtalyanlar tartışırken Fransa’da Bonatti Mazeaud’un kurtarıcısı olarak alkışlanmış ve Legion D’Honneur nişanıyla ödüllendirilmişti. Fakat birşeyler değişmişti. 1961’de Bonatti hala super insan olarak görülüyordu ancak artık biraz daha fazla ‘’insandı’’. Anılarını ‘’Le Mie Montagne’’ adlı kitapta yayınladı, o zamana kadar en fazla okunan dağcılık kitabı olan bu kitap, uzun bir yayıncılık hayatının da başlangıcı oldu. Bonatti tırmanmaya devam etti, fakat bir daha Oggioni gibi bir partneri de asla bulamadı. Buna en fazla yaklaşan kişi, Courmayeur’den bir doktor ve rehber olan Cosimo Zappelli, bu boşluğu bir süreliğine doldurdu. Bu partnerlik sonraki üç yılda birçok parlak başarıya yol açtı. Özellikle Mont Blanc, Grand Pilier d’Angle kuzey yüzünün hayret verici ilk tırmanışı; Grandes Jorasses Cassin sırtının ilk kış tırmanışı ve 1964’teki Grandes Jorasses kuzey yüzü Whymper Rib rotasının ilk çıkışı…
Kitabının popülerliği Walter’in şöhretinin tavan yapmasını garantilemişti, artık kendi evinde ve tüm dünyada herkesçe tanınan biriydi. Fakat Bonatti, birşeylerin yanlış gittiğini hissetmeye başlamıştı. Bu seviyede tırmanmak gittikçe çok daha fazla risk içeriryor, tatmin ise çok daha az oluyordu. Rehberlik artık sıkmıştı, kişisel hayatı da iyice karmaşıklaşmıştı- Courmayeur kuruluşlarından bazılarıyla olan ilişkileri çoğunlukla tırmanış dışı sebeplerle gerilmişti. Evliliği de sallantıdaydı. 1965’te artık bırakmak istiyordu. Bunu da Bonatti tarzında bir patlamayla yaptı. İki arkadaşıyla yaptığı bir denemeden sonra Whymper’in dağı Matterhorn’un kuzey yüzünde inanılmaz bir zorlukta, direct bir rotayı solo tırmanarak büyük İngiliz dağcıya ve onun temsil ettiği geleneğe saygısını sunmuş oldu. Eve döndüğünde, arabasının lastikleri bıçakla parçalanmıştı. Bu durumun dağcılıktaki rolüyle hiçbir alakası olmadığına dair işaretler olsa da, Walter bunu harekete geçmek için bir işaret olarak algıladı. ‘’jet set alpinizmden’’ resmen istifa etti, ve birkaç yıl sonra Courmayeur’u ve rehberliği terk etti.
Sonrasında Bonatti kendini yeniden yarattı. Dikey macera artık tek takıntısı değildi. Çocukluğunun çoğunda çöl ve orman maceralarıyla ilgili hayaller kuran Bonatti için bu hayalleri gerçekleştirmenin zamanı gelmişti. Meşhur italyan dergisi Epoca ile yaptığı antlaşma ona başka herhangi bir sponsorun sağlayacağından çok öte bir özgürlük sunmuştu. Böylece Bonatti dünyayı gezmeye başladı ve tırmanıcıdan ‘’profesyonel’’ muhabire olan dönüşümünü büyük bir başarıyla gerçekleştirdi. Epoca’daki ‘’Temsilcimiz Walter Bonatti’den’’ imzalı hikayeler muazzam bir okuyucu kitlesine sahip oldu. Bir başka açıdan Bonatti’nin yaptığı; kendisini dağcı yapan kişisel özelliklerini başka bir iş için kullanmaktı: esneklik, cesaret, ve de halkın keşfetmek istediklerine dair doğru bir önsezi, ilginç fotoğraf yeteneği, ve okuyucuların maceranın kendisinden ziyade maceranın hissiyatıyla daha çok ilgilendiğinin farkında olması…
Başarılı oldu, yaklaşık 10 seneden fazla bir süreliğine Walter yeni bir denge, mutluluk ve belki de dağcılığının ‘’muhteşem günlerinin’’ ona sağlayamadığı bir tatmin bulmuştu. Özellikle de Kutuplar veya Afrika’nın yabaniliği gibi çok uzak yerlere yaptığı yolculukları anlatırken; bu maceralardan son derece büyük bir keyif aldığını herşeyden daha fazla vurgulardı. Tırmanışı da bırakmamıştı: tüm hayatı boyunca tırmanmaya devam etti, özellikle çok sevdiği Mont Blanc bölgesinde ve zamanının çok az altında bir teknik seviyede… Fakat özel kalmasına sıkı bir şekilde bağlı kalarak ve sadece birkaç arkadaşla paylaşarak, kendi zevki için tırmandı. ‘’Kamusal’’ Bonatti macera gazetecisiydi, tırmanıcı Bonatti hala oradaydı ancak halka kapalıydı.
Polemikler bazen çirkin şekillerde Bonatti’yi takip etti. Mesela birisi ‘’solo’’ yolculuklarını, çekmiş olduğu fotoğraflarının yardımsız çekilemeyeceğini varsayarak solo olmamakla itham etti. Bonatti’nin büyük üzüntüsünden dolayı Epoca, Bonatti’nin kumandalı fotoğraf makinası ekipmanı taşıdığını açıkladı.
1980’lerde Epoca ile olan ilişkisi tipik bir şekilde, prensip meselesi yüzünden sona yaklaşınca Walter' ın profesyonel muhabir olarak hayatı da bitmiş oldu. Bu dönemde Bonatti hayatının önceliklerinin altüst olduğu yeni bir ‘’değişim krizine’’ giriyordu. Dünyayı saran yeni tırmanış nesli Bonatti’nin başarılarına büyük saygı duyuyor ve takip edilmesi gereken saf tırmanış sembolü olarak belirtiyor olsa da; İtalya’da garip bir terslikle geçmişten bir kalıntı, hedonistik ve ‘’güvenli’’ olarak addedilen futuristik tırmanış tarzında yeri olmayan, ‘’macera’’ tırmanış modasının bir sembolü olarak görülüyordu. Boltları hiç sevmeyen ve hatta anlayamayan biri olarak tırmanış camiasının, maceranın ruhunu öldüren teknolojik bir takıntıya kapılmış olduğunu açıkça dile getirmekte hiç tereddüt etmedi. Yine de italyan tırmanış camiasından (Reinhold Messner’in başarılarına duyduğu hayranlık; Bonatti’nin görüşüne göre Messner ‘’satıldığında’’ debelenmeye başlamıştı) uzaklaşması nedeniyle yakınlaşmaya başladığı yabancı, bilhassa ingilizce konuşan tırmanıcılar vasıtasıyla ‘’yeni nesil’’ tırmanış hakkındaki düşüncelerini az da olsa değiştirdi. Diğer bir yandan aktris Rossana Podesta’ yla karşılaşması özgüveninde yeni bir gelişme sağlıyordu. Kendi yalnızlığıyla (‘’aykırı bir tip olarak mı doğduğumu yoksa sonradan mı böyle olduğumu bilemiyorum’’ cümlesi imzası gibiydi.) Rossana’ da kendisini heryerde takip edecek ve maceranın anlamını kendisinden öğrenecek benzer zihinde bir birey bulmuştu. Bir zamanların meşhur aktrisi ‘’Walter Bonatti’nin kameralarını taşımanın (veya ‘’onun minik şerpası olmanın’’) rüyalarının işi olduğunu açıkladı. Bundan daha fazlasını da yaptı. Walter’a hayatının son anına kadar desteğini ve aşkını sundu ve en sonunda, Walter aniden kendisini öldürecek olan pankreas kanserine yakalanınca, Bonatti’ye durumunu açıklamayarak çok zor bir sorumluluk aldı ve sonuna kadar onun bakımını üstlendi.
İtalyan tırmanış kurumuyla olan ilişkisinin durulması uzun bir zaman aldı. K2 tırmanışında, zirve ekibinden oksijen çaldığına dair kendisine bir gazeteci tarafından açılmış olan davayı kazanmasına rağmen, Achille Compagnoni (hayatının sonunda K2 olaylarını kendi bakış açısından yazdı) ile bir daha arkadaş olmadı; ve 80’lerin sonundan itibaren K2’nin resmi hikayesinin kendi anlattığı versiyonla değiştirilmesi amacıyla bir kampanya başlattı. Bitmek tükenmez bilmeyen makaleleri ve yayınlarıyla birlikte, ve 1954 ekspedisyon lideri Ardito Desio’nun ölmesinden sonra nihayet İtalyan Alpin Kulüp’ü (CAİ) Walter’ ın isteklerinin çoğunu kabul etti. Bu sonuç, özellikle K2’de zirve şansı bir daha iade edilemeyecek olan Walter da dahil olmak üzere kimseyi tam olarak tatmin etmeyen bir uzlaşmaydı. Fakat Bonatti’ye en azından bu olayı istediği gibi kapatma şansı veriyordu.
70’li yaşlarında dahi Bonatti üst düzey tırmanışlarına (Mont Blanc’a son tırmanışı son derece ciddi Innominata sırtından yapılmıştı) ve Rossana ile birlikte seyehatlerine (bazen ikisi içinde ciddi riskler taşıyan) devam etti. K2 tartışmalarının az çok çözülmüş olmasıyla birlikte çok uzun bir ara verdiği, ve geçen onca seneye rağmen karizmasından çok az bir şey kaybetmiş olduğunu farkedeceği bazı kamusal alanlara geri döndü. Kendisini geçmişten bir ikon olarak tanıyan yeni nesiller, yaşına rağmen zeka ve öz güven yayan , prensipli ve kendi kurallarına bağlı bir adam (günümüzde acı bir şekilde İtalya’ da eksik olan) keşfetmiş oldular. Kendi özelini hala ciddi bir şekilde koruyor olmasına rağmen, Bonatti televizyon ve Toronto Festivali veya Piolet D’Or (2007’de ödül ‘’yeniden tasarlandığından’’ beri altın kazma törenlerinin müdavimi haline gelmişti) gibi toplantılar aracılığıyla halkla tekrar biraraya gelmekten büyük keyif alıyor görünüyordu.
Ancak bu rönesansa ait tek bir an onu zihinlere kazıdı. Kendisine, 2007 yılında, aslında çoktan kabul etmiş olduğu İngiliz Alpin kulüp onur üyeliği teklif edildi. Resmi tören Alpin Kulüp’ ünün 150. yılını kutladığı güne denk gelen büyülü bir akşamda, 2007 yılının gündönümünde Zermatt’ ta yapıldı. Walter, Riffelberg’ in terasında, olağan kuvveti ve otoritesiyle, orada bulunanların, sesini ve arka planda akşamın altın ışıklarının vurduğu Matterhorn’ lu görüntüsünü unutamayacağı kısa bir İtalyanca konuşma yaptı. Sanki Walter sadece onun konumundaki bir insanın başarabileceği şekilde farklı bir boyutta heybetli bir anı tarihe eklemişti.
Ertesi gün Zermatt’ın sıradan bir sokağında sıradan bir restoranda tekrar karşılaştık. Birkaç cümle konuştuk (o arkadaşlarıylaydı, bense ailemle birlikteydim). Akşamki töreni beğenip beğenmediğini sordum: ‘’Muhteşem, muhteşem.’’ diye coşkuyla cevapladı. ‘’ve unutma ki -bu insanlar-‘’ alpin kulup üyelerini kastederek ‘’doğru tutuma daima sahip oldular. Ve asla satılmadılar. Gerçekten.’’ dedi ve gülümsedi.