BDK_Banner.jpg

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; bilgelik çağıydı, ahmaklık çağıydı; inanç devriydi, inançsızlık devriydi; aydınlık mevsimiydi; umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzdeki hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete ya da hep birlikte doğrudan diğer yola gidiyorduk.” İki Şehrin Hikayesi, Charles Dickens

2020 yılı… Unutamayacağımız bir yıl olduğuna eminim. Daha Mart Ayı başına kadar tırmanışlarımızdan, antrenmanlarımızdan başka pek bir şey düşünemiyor, önümüzdeki dönem için planlar yapıyorduk. Plan yapmak zamanı verimli değerlendirmenin en iyi yoluydu. Biz planlardık, uygulardık, sorunları çözerdik. Gerekirse düşünüp tekrar planların üzerinden geçer, yine bir yol bulurduk. Neden olmasındı? 

Fakat, başta bir fısıltı gibi dinlediğimiz “Covid-19” haberleri önce sıklaşmaya sonra da bangır bangır bağırmaya başladı. İnsanlık tarihi boyunca savaşları bitiren, medeniyetleri dize getiren, üzerine sayfalarca eserler yazılan salgınlardan biri, biz ölümlülerin kısa ömrüne denk gelmişti. Herhangi bir metinde denk gelsek anlamı üzerine biraz duraksayıp düşüneceğimiz ya da sözlükten anlamına bakacağımız “karantina” sözcüğü artık günlük hayatımızda yerini almıştı. Bir Nisan akşamı canlı yayında yapılan bir basın açıklaması ile insanların bir araya gelebileceği tüm işletme ve alanlar kapandı. Evlerimizin konforunda ve günlerin tek düzeliğinde hapsolduk. İnsanlık tarihi için küçük ancak bizlerin hayatları için büyük bir krizin içinde kalıverdik. Savaş görmemiş bir kuşağın evlatları olarak “acziyet” duygusunu ilk kez tadıyorduk.[1]

Önce kısa vadeli planlar suya düştü, sonra da uzun vadeli olanları. Artık plan yapamıyor herhangi bir sorunu çözemiyorduk. Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen kulüp üyeleri, ekipler birbirini ancak ekranlarda görebiliyor, evlerinin izin verdiği ölçüde antrenman yapabiliyordu. Durumu önce kötü havada çadırda kalmaya benzettik, sonra ev hapsine.

Yazın gelmesi ile planladığımız kadar değil ama psikolojik sağlığımızı koruyacak kadar bile tırmanmak yeter hale geldi. İyi kötü gidebildiğimiz spor tırmanış bahçeleri, Aladağlar’da birer haftalık 2 faaliyet bizi biraz kendimize getirmişti. “Evden çalışma” sayesinde İstanbul’dan kaçmamız düzenli koşulara imkan sağlamıştı. Formda hissediyorduk ancak sonbaharın geliyor oluşu ve salgının ikinci dalgasının başlamış olması yine belirsizlik ve karamsarlığa itmişti bizi. 

Bir Ekim akşam üstü bankta oturmuş elimdeki yarı dolu bira şişesiyle denizi izlerken yine evlere kapanma düşüncesiyle barışmaya çalışıyordum. O sırada Aykut Türem aradı ve “29 Ekim perşembeye denk geliyor” dedi. Bu cümle çalışan tayfa için “ Cuma günü yıllık izin al, 4 günlük faaliyet yaparız” demektir. Banktan tekrar kalktığımda gelecek faaliyetin neşesiyle sırıtır halde buldum kendimi. 

Aladağlar’ a ulaşım kendi aramızda “endurans sürüşü” dediğimiz yöntemle oldu. 8-10 saatlik araç yolculuğu 2-3 saatte bir kez şoför değiştirerek birimiz bin diğerimiz sekiz yüz kilometrelik yolu tamamladı. Aladaglar Camping Bungalow’a sabaha karşı ulaşmak faaliyetin birinci yaklaşım bölümüydü. Gün içinde birkaç saatlik yürüyüşle rotanın iyi ışık aldığı bir noktadan dürbünle uzun uzun rotayı inceledik, fotograflar çektik. Giriş noktasını bulduk. Aykut B planı olsun diye Çoban Kulesi'nde[2] başka bir hat daha inceledi. Geç vakte kalmamak için toplanıp kampa döndük. Sabah alarmı 02:30 olduğu için erken yatma planı yapmamıza rağmen Recep (İnce) ve Zeynep (Tantekin İnce) ile uzun uzun hasret giderince yine saat 22:00’yi bulduk. 

Belirlediğimiz saatte kalktık, bir şeyler atıştırıp yola koyulduk ancak rotanın giriş noktasına tüm teknik malzeme ile yürümek yol yorgunluğu ile birleşince bizi biraz üzdü. Sonrası bildiğimiz duvar komutları “istasyon!, ip ver!, al!, taş!, mavi al!, kırmızı al!, tamam!” İp boyları birbirini takip ederken saat de ilerliyordu. Öğleyi biraz geçince Aykut “Gerçekçi olalım, bu hızla rotayı bitiremeyiz bugün” dedi. Ben zaten uykusuzluktan istasyonda kıvrılıp uyuma planları yapmaya başladığımdan hemen kabul ettim. Erken inip dinlenecek, bir gün önce Aykut’ un gözüne kestirdiği hatta girecektik. İnerken ipin takılması ise kötü giden günün üzerine tuz biber oldu. Tırmanışın küçüğü ve görece hafifi olarak jumarlama işi bana düştü. Instagram gezinmelerinden birinde Andy Kirkpatrick’in önerisi olarak çantaya attığım Grigri epey işimi kolaylaştırsa da 60 metrelik jumarlama serüveninin büyük bölümünde küfür ettim. İpi kurtarıp geri döndüğümde Aykut’u askı istasyonunda iş maillerine cevap yazarken bulmuştum! (O istasyonda benim de ev kiram için EFT yaptığımı söylemeden geçemeyeceğim.) Teknik malzemeyi ertesi gün gireceğimiz rotanın yakınındaki bir nirengi noktasına bırakıp kampın yolunu tuttuk. Erken yatıp dinlenecek ve bir nebze geç uyanacaktık: 04:30 da! 

Sonraki gün neşeli, dinlenmiş ve en önemlisi yüksüz halde rotanın girişine ulaşmamız çok sürmedi. Araçtan 2 saat sonra malzemeyi kuşanıp bu doğal hatta girmeye hazır hale geldik. 

Rota bilgileri: 

Süre : 6 saat 

Kullanılan malzeme: 2x60 m dağ ipi, 1 set totem cam, 1 set camalot, 1 set stopper, uzun ve kısa perlonlar, 12 express, 5 adet kilitli karabina, 2 x tüp emniyet aleti, 2 x t-bloc nutkey, 2 x kask, 1 ilk yardım çantası,1 acil durum battaniyesi, 1 adet 45 lt çanta, yiyecekler, 4 lt su

 1. İp Boyu, V-, 90m (HE)[3]

Çarşağın bitimindeki makul hattan rotaya girilir. Sağa doğru hafif bir yay çizerek 50 metre tırmanıldıktan sonra ilk sete gelinir. Burada iki seçeneğiniz vardır. Birincisi ilk sette istasyon kurmak diğeri ise hareketli emniyet (running belay) ile 40 m üzerinizdeki ağacı hedefleyerek tırmanmaya devam etmek. Biz ikinci seçeneği seçip ilk istasyonu ağaca kurduk. Bu sayede hem zaman kazandık, hem de kulvar sistemiyle başlayan 2. ip boyunda artçının üzerine taş düşme riskini elimine ettik. Bu ip boyunda emniyet imkanı bol ve kaya beklenmedik ölçüde sağlam.

 2. İp Boyu, VI-, 50m

Ağaçtan 4-5 metre sağa travers ile kulvar sisteminin sağında kalan sağlam yüzey tırmanılır. Yüzey sağlam ancak yer yer negatif set geçişleri içermektedir. İp boyunun ortasına denk gelen negatif set geçişindeki hamle silsilesi dayanıklılık gerektirebilir. Buradan 20 metre daha tırmanılarak rahat oyuk içine istasyon kurulur.[4]

İp boyu çürük değildir.

3. İp Boyu, VI+, 50m

İstasyondan sağa doğru 5 m lik bir tırmanış ile sırt sistemine çıkılır. 10-15 m lik bir tırmanıştan sonra tekrar sağa travers ile görünen büyük off-width bacanın tabanına gelinir ve bu baca tırmanılır. Biraz “atletik” hamlelerden sonra görece rahat sette askı istasyonu kurulur. Bu ip boyunda büyük no yaylı takoz[5], hegzantric gibi aletlerinizin bulunması önerilir. 

4. İp boyu, V+, 50m

Bir önceki ip boyunun devamı olan off-width baca tırmanarak bitirilir ve pozitif yüzeye gelinir. Bu yüzeyin sonundaki büyük ağaçta istasyon kurulur. 

 

5. İp boyu, II, 25m

Sola doğru kısa bir yürüyüş ile zirveye kadar uzanan buyük baca-kulvar sisteminin tabanına gelinir ve burada tekrar istasyon kurulur. Bu yapı sizi zirve sırtına kadar ulaştıracak olan yapıdır.

6. İp boyu,V-, 50m

Negatif ve çürük baca yerine soldaki sağlam yüzey tırmanılır ve 3-4 metrelik sağa travers ile tekrar baca sistemine bağlanılır. Baca yer yer setlerle kesilen pozitif bir bacadır. Takoz taş gibi doğal emniyet imkanları mevcut ve görece sağlamdır ancak yer yer çürüklüğe artçının sağlığı açısından dikkat edilmelidir. 

7. İp boyu, V+, 70m (HE)

Baca sisteminin solunda bulunan sağlam yüzeyden tırmanmaya devam edilir. Sağdaki negatif yüzeyler doğal olarak sizi soldaki baca sistemine itecek ve bu baca oldukça sağlam olacaktır. Emniyet imkanı çoktur. Altından geçmek zorunda kalacağınız devasa takoz taş size büyük bir ara emniyet olacaktır.  Bacanın bitiminden 2-3m daha sola doğru  yükselince çevresi 2-3m yi bulan büyük bir baba bulacaksınız. Yanınızda uzun perlon varsa bu baba, sizin son istasyon noktanız olmaya oldukça uygundur. Bu ip boyunu, bivağa kalmamak (plansız bivak mı yoksa bungalowdaki odun sobası mı sorusunun cevabı belli) ve inişi gün ışığında yapabilmek için hareketli emniyet ile uzattık. Ancak vaktiniz bol ise bu bölümü iki ayrı ip boyu olarak da tırmanabilirsiniz. 

Son istasyondan 2 dakikalık yürüyüş ile zirveye ulaşabilirsiniz. 

İniş: İniş için ilk planımız Çoban Kulesi’nin kuzey doğusunda bulunan sırt hattıydı ancak rotaya geç bir saatte girip zirveye geç ulaşınca (09:45 - 15:45) gözümüz kestiği için güneydoğu yüzünden dere yatağını hedefleyerek inmeye karar verdik. Ekim ayının sonunda günlerin de kısalması ile toplam 2 saatlik bir gün ışığımız kalmıştı ve inişimiz epeyce gergin oldu. İnişin yapılacağı yüz ciddi derecede hat bulma problemi içerdiğinden sizin “doğaçlama problem çözme” becerilerinizi sınayabilir. İpin yere değdiği noktayı göremiyorsanız bu hattan değil mümkün olduğunca sağınızdaki kulvar sistemlerine geçerek oradan inmeyi tercih edin. Zira sonradan inceleyebildiğimiz kadarıyla, vadi tabanı ile bu yüzey arasında dev negatifler bulunmaktadır. Bu sebeple aniden kendinizi dev bir boşlukta ipten geri jumarlamaya çalışarak bulmanız olasıdır.

Zirveden yüzümüzü güneydoğu yönündeki vadiye dönerek alçalmaya başladık. Doğal emniyet imkanları olmasına rağmen yer yer akan suyun pürüzsüz hale getirdiği kaya yüzeylerine de denk gelerek inişimizi sürdürdük. Önümüz dev yüzeyler ile kesildikçe bir sağımızdaki kulvara geçip inişe oradan devam ettik. İnişin son ip boyu oldukça heyecanlı oldu. Kıt kanaat oluşturduğumuz istasyondan alacakaranlıkta inmeye başladım. Mavi ipin negatif boşlukta yumak halinde sallandığını görebiliyordum ancak kırmızı ipi alacakaranlıkta bir türlü göremedim. Aksi gibi toprağın buradaki rengi de kızıldı. İndiğimiz yüzey cilalanmış gibi aramızda “lavabo gibi” dediğimiz bir yüzeydi ve geri tırmanmam için jumarlamak dışında bir seçeneğim yoktu. Negatifin başladığı yerden iyice aşağıya sarkınca yere 2-3 metre serilmiş duran kırmızı ipi görür görmez sevinç kahkahaları attım. 

18:15 de gün ışığı yerini kafa lambalarımızın ışığına bıraktığında vadi tabanındaydık. Hattı keşfeden Aykut ipin son 2-3 metresi ile bitirdiğimiz son inişin anısına rotanın ismini koydu: “Ucu Ucuna”

Sabahki yaklaşım yürüyüşümüzde vadi tabanında yükselirken, serbest tırmanarak geçtiğimiz yerlerden ikisinde kısa ip inişleri yapmak zorunda kaldık. İnişte badire atlatmamak adına bu noktaya da dikkat etmekte fayda var. 

Ulaşım: Çamardı ilçesinden Adana’ya doğru ilerlenir. Yelatan’ a gelmeden önce solda Elek Gölü Köyü tabelasını görünce bu yola sapılır ve Elek Gölü köyüne ulaşılır. Elek köyüne girildikten sonra, köyün içinden Kızılınbaşı istikametine giden toprak yol takip edilir. Köyden çıkıldıktan sonra gelinen 4 yol ağzından (Sağda 2020 itibari ile bir Ahır var) sağ tarafa Yelatan istikametine dönülür. Girilen orman yolu, Hışır Dağı ve Çoban Kırı zirvelerinin arasındaki bariz vadi sisteminin hizasına kadar takip edilir. Bu noktadan sonra araba park edilerek, orman içerisinden vadi sistemi hedeflenerek yürüyüşe başlanır.. Dik ve derin vadi sistemine gelince vadinin tabanından yükselmeye başlanır. Yaklaşık 45 dk’lık yürüyüşle vadi tabanının genişlediği yerde, sağda kalan 30-40 derecelik otlu yamaçta yükselinir. Buradan 10 dk’lık yürüyüş ile rotanın giriş noktasına ulaşılır. 

Aynı güne birden fazla macerayı yoğun bir şekilde sıkıştırmayı başardığımız o gün, güzel anıların saklandığı hafıza sandığımızda yerini aldı. 

Faaliyetin ve rotanın fikir babası Aykut Türem’ e teşekkürlerimle...

Eren Görenoğlu

İletişim: eren gorenoglu [@) gmail nokta com

[1]Bu satırların yazıldığı tarihte (Mart, 2021) pandemi tüm hızıyla devam ediyor ve belirsizlik hala sürüyor.

[2] Çobankırı ile Hışır Dağı arasında, cepheden görünüşü ile ilk bakışta belli olmayan, ancak tırmanınca ana kütleden tamamen ayrık bir yapı olduğunu fark ettiğimiz için “Çoban Kulesi” ismini verdik.

[3]HE: Hareketli Emniyet (Running Belay)

[4]Cam, Friend vs

[5]Bu istasyonda 3 No Cam’ i düşürdüğümden epece keyfim kaçtı.