BDK_Banner.jpg

Tunç Fındık, partneri Efecan Aytemiz ile içinde bulunduğumuz Ocak ayı başında Aladağlar'da bulunan Güvercinlik Kulesi ve Aladağlar'ın ücra doruğu Taştepe 'nin ilk kış tırmanışlarını gerçekleştirdi. Tunç yazısında bu tırmanışları anlatıyor ve öncesinde kış tırmanışlarının temel zorluklarına değiniyor. Beğeniyle okumanız dileğiyle.

2009 yılının bittiği yılbaşından hemen sonra, bazı kış çıkışları yapmak için Aladağlar’a gittik. Neden kış çıkışı? Bunun yerine güneşli bir haftada Antalya’ya gidip spor tırmanış ve iki iplik bir geleneksel tırmanış yapabilirdik. Sırt güneşte ısınırken, eller ılık kayada, gün batınca sobaya çayı koy! Ama gelin de görün ki, kışın dağlarda olmak olağanüstü bir güzellik, insan tüm dertlerine karşın bundan vazgeçemiyor işte...

Türkiye’de kışın tırmanış yapmak baş belasıdır diyebiliriz. Bizim kıyıya yakın, ılıman iklimli dağlarımızda genelde kışın toz kar koşulları hâkimdir ve bu da her şeyi etkin olarak engeller. Bizim ülkemiz Alpler değil ki, zeminde sert kar ve duvarda buz olsun. Her şeyden önce dağlarımızda gerçek bir buzul yok. Yine Alpler değil ki burası, ciddi bir iş yaparken başına kaza gelse, on dakikada bir geçen kurtarma helikopterine elleri kaldırıp ‘YES’ diyebilesin.

Hadi diyelim ki, tüm riskleri göze aldınız ve kışın ortasında, karla kaplı, buz gibi gölgeye gömülmüş, dağların uzak köşesinde kalmış bir kuzey yüzü tırmanacaksınız. Bu durumda, yazın hızla yaklaşılan rotalar için bile bunun arzu edildiğinden uzun süreceği aşikârdır ki dağın yazın gidilmeyen ücra bir köşesine sırtta ağır çanta ile günlerce sürebilecek bir yürüyüş söz konusu burada. Sırtınızda teknik malzeme haricinde taşıdığınız ekstradan yakıtı, yiyeceği ve soğuk iklim giysileri ile kışlık çadırı da unutmayın, çanta en az 30 kilo. Diz hizası bazen de bel hizası batak karı, partnerinizle değişe değişe yararak yükseliyorsunuz! Şansınız yaverse ve yüksek geçitlerde çığ riski azsa, günler sonra arzu edilen rotanın tabanına kampı kurdunuz diyelim (kötü hava olunca kampta bekliyorsunuz, bir tür bilgisayar oyunu tadında!) Sonunda, iki gündür fırtınada kar tutmuş, bembeyaz olmuş rotaya girdiniz, ama önce rotanın tabanındaki çığ riski taşıyan dik yamacı bata çıka, korkarak geçmeniz gerekiyor, ‘Buradaki çarşağı yazın 10 dakikada geçmiştik ama?’’ ‘Medal of Honor’ bilgisayar oyunundaki gibi seviye atlamak mı aklına geldi? Ama burada ESC tuşu yok... Rotada tırmanış teknik açıdan basit derecelerde bile olsa, kayanın üzerindeki ince toz kar tırmanışı etkin olarak zorlaştırıyor değil mi? Hele ki, nefis tutunan, ayakta eldiven gibi saran bir kaya ayakkabısı yerine, insana buzda kayan bir domuz hissi veren plastik bot veya ağır dağ botu ile tırmanış yapmak, ellerin soğuk kayada tamamen hissizleşmesi ve en büyük tutuşları bile tutamamak? Güvensiz mi hissettiniz? Ama Doğan ve Batur’un Demirkazık kuzey ilk kış çıkışını kaya ayakkabısı ve çıplak el ile yaptılar demişlerdi size? Eldivenle o stoper takozunu karabinden çıkartmak da mı zor geliyor? Sakın ha soğuk, hissiz ellerle emniyet aletini düşürme aşağı! Önünüzde uzanan kayada olacağını tahmin ettiğiniz tutamakları karı devamlı surette elle süpürerek açmak, açılan yüzeyin hemen cam gibi donması, ara emniyet almak için çatlakları temizlemeye çalışmak, yazın kolayca çıkılan slablarda vıcır vıcır kayarak debelenmek sıradan hale gelmiştir artık. İlerlemenin santimlerle sayıldığı, yukarı, lider çıkan adama uzanan ipin bir türlü kımıldamadığı o uzun anlarda içe titreme inmez mi? Titreme şüpheye, şüphe ise yılgınlığa yol verir zamanla. Lider tırmanan adam yukarıda emniyet alırken, emniyetçi ise aşağıda beklerken buz kalıbına dönmüştür. Ve akla sığmaz bir hızla akşam gelir çünkü gün yaza göre çok kısadır. Gece ayazı dağlara çökerken önünde zirve sırtı ve görece kolay iniş rotası ile seni ayıran daha yüzlerce dik metre vardır. Ama kim dedi bu kışın tırmanış kolay olacak diye? Tırmanış bir mücadeledir, en kolay halinde bile... İşte sana kış çıkışı.

Unutmamak gerek ki, kış tırmanışı ideal koşullar altında, hava oturmuş, kaya açık ve kar sertken mantıklı ve yapılabilirdir. Diğer türlü kış tırmanışı dağcının kendisi ve koşullarla yaptığı bir savaşa dönecek ve çok risk içerecektir. Neyse ki, her zaman durum yukarıda betimlediğim kadar vahim olmuyor!

2009'un Aralık ayı boyunca hava neredeyse devamlı olarak bozuk gitmişti, dağa gidecekken yağmur çamur kar nedeniyle olmuyordu bir türlü. Biz de dağlar yerine iç mekânlarda, yapay duvarlarda bolca tırmanmış, arada da tırmanış bahçelerine ufak ufak kaçışlar yapmıştık. Plastikte uzun süre tırmanmanın insana yararlı olmadığını herkes biliyor?! Aralık böyle geçti, 2009'un bu son ayı bize bir güzellik yapmayacaktı anlaşılan, hep lodos, hep fırtınalı hava! Kış kötü geldi, kötü gider derken...

Derken açık, soğuk hava ve güneş ile kış çıkışı için ideal zaman geldi- tam yılbaşı sonrası. Lodos ile eriyen, yumuşayan kar, ani yüksek basıncın düşük ısısı ile donuvermişti Aladağlar’da, koşullar idealdi. Kadim partnerim Efecan Aytemiz ile 2010'un bu ilk günlerinde Aladağlar’a bir tırmanış yapmak için yine ve yeniden ve muhtemelen son kez olmamak üzere yola düştük. Bir minibüste beş kişi, Mus(Tafa) Kalaycı, Gökhan Şifan, Mustafa Nalbant ve biz ikimiz. İki ekip, değişik planlar! Artık bıkkınlık vermiş olan Ankara- Niğde yolunda bol bol eğlence, kar yağan soğukça bir akşamda Çamardı’nda kebap yemek ve dağ öncesi son pisboğazlıkları yapmak ardından, AKUT’un Çukurbağ Martı mahallesindeki evinde, sobanın ateşi eşliğinde hazırlıkla geçen bir gece...

Ertesi sabah, Emli vadisinin çam ormanı içinde, sırtta külçe gibi ağır çantalarla yürürken günlerden 5 Ocak idi. Kamp yerimiz, aşina yüzlü Kocadölek’in ucunda, 2000 metredeydi. Hava süper dengeli ve açık, zemindeki kar gayet sertti, kış değil de adeta bir kasım sonu günüydü. Tafa ve ekibi Güzeller tarafına, boğazın sonuna gitmek üzere ayrılınca biz iki kafadar, nam-ı diğer sakallı ile bıyıklı, ekimden beri görüşmemenin verdiği geyik ile kamp hayatına saldırdık. Yemek, çay, kahve ve derin bir uyku- gece 02'de uyanmak üzere. 6 Ocak gününün ilk saatlerinde hava karanlık, yarım bir ay dağları solukça yıkarken yola çıktık ve Güvercinlik vadisinin karlı, buzlu yamaçlarından yükselerek 3200 metrelik Güvercinlik Ana Kulesinin batı yüzünden ilk kış tırmanışını gerçekleştirdik (kamptan 1200 m. irtifa, 40-50 derece eğimli sert kar ve buz, III+ miks kaya tırmanışı). Tırmanış genelde sert kar- buz üzerinde oldu, arada birkaç etap miks kaya ile zirve kulesinde basit kaya tırmanışları yaptık (bacalar, yüzeyler), çıktığımız yerden iple indik. Koşullar oldukça iyiydi, zirveye 12.00 gibi ulaştık. Tırmanış toplamda 10 saat sürdü. Güvercinlik, ben ve Efecan için 2010’un ilk kış tırmanışı oldu. Üç zirveli Güvercinlik kulesi pek popüler ve tanınan bir dağ değil, sadece üzerindeki geleneksel ve boltlu kaya rotaları nedeniyle biliniyor. Bu güne kadar ilk kış çıkışının yapılmamış olması da normal sayılır.

O civarda bir çıkış mı yapsak, yoksa yukarılara mı uzansak diye uzun uzun konuşmak sonucunda, 7 Ocak sabahı hiç acele etmeden kampı yukarıya taşımaya karar verdik. Koşullar bu kadar uygunken buralarda takılmanın manası yoktu. Sonunda, Sıyırma sapağı, 2700 metrede kamp. Eski bir kar duvarını genişletip çadırımızı içine attık. Kar duvarı yapmak, kartopu yuvarlamak, kar altından çadırı sabitleyecek iri taşlar bulmak gibi kış sporlarının bizi aktif olarak dinlendirdiğine kanaat getirdik! Gece yıldızlar ve gökte ince bir sirrus bulut tabakası ile geldi. Çorba, makarna ve bisküviden oluşan menüyü bol çay ve ardından tulumda uyku izledi.

Bu sefer hedefimiz 3600 metrelik Taştepe olacaktı. Taştepe, Kaldı’nın en güney ucundaki masif kayalık dağdır ve Aladağların en yüksek zirvelerinden birisidir; zaten kış çıkışı olmayan en yüksek Aladağ doruğu olarak kalmıştı. Ayrıca, Taştepe Aladağların en yalnız kalmış doruklarından biri de diyebilirim... Aklımızdaki güney doğu sırtı rotasına ilk kez Efecan ile 2000 yılı haziranında tırmanmıştık. Aradan geçen 10 yılda rota (yaz için kolay sayılır olmasına karşın) bildiğimce çıkılmamıştı. Böylece, 8 Ocak sabahı buz gibi ve esintili bir havada taa uzaklardaki bu dağa gitmek üzere Güzeller batı çanağına ve Kaldı doğu kar kulvarına girdik. Taştepe’ye ulaşmak için Kaldı’nın arkada kalan güneydoğu çanağına geçmek gerekiyor, bunun için de Kaldı doğu sırtına bağlanan 3300 metrelik parazit tepe ile aradan inen kulvardan çanağa 100 metre kadar iniş lazım. Yani zahmetli ve aslında kışın bolca çığ riski olan bir rota, ayrıca uzun da, dağın tam diğer ucu sayılabilir! Neyse ki, beklediğimiz kadar iyi kar koşulları mevcuttu, Kaldı kulvarını sadece ayakuçlarımız sert kara girecek kadar güzel sert karlı bir zeminde çıktık. Güneşin bize ulaşan ilk ışıkları ile kendimizi Kaldı’nın doğu sırtının tabanında bulduk. Parazit tepe ve Kaldı arasındaki buz kulvarından elde kazma geri geri iniş ile arkadaki çanağa girdik, artık dağın Adana tarafındaydık. Altımızda ormanlar, uzaklarda dumanlar tüten köyler ve gümüş gibi parlayan Akdeniz! Karlı çanakta geniş bir alçalan traversle Taştepe’nin güneydoğu / doğu sırtına dolaştık ve biraz rota aradık, burada rota çok da basit gözükmüyordu ve birçok sırtlar, yüzey ve kulvarlardan oluşuyordu. Nihayet, bazen boşluklu ve dikkat gerektiren etaplar içeren serbest III+ derece kaya ile 40-55 derece eğimli kar kulvarlarından tam gün ortasında, saat 12.15 gibi zirveye ulaşarak Taştepe’nin ilk kış çıkışını yapmış olduk. Kuzeyden esen sert bir rüzgâr ile zirvede çok uzun durmadık. 10 yıl sonra, kısmette buraya kışın tırmanmak varmış. Zirvede manzaramız süperdi, gün inanılmaz derecede açıktı. Akdeniz ve İskenderun körfezi güneyimizde güneşte altın gibi parlıyordu, İskenderun körfezinin ardında Suriye’nin dağları bile açık ve netti. Güney ormanları, Karsantı (Aladağ) ilçesi, Adana’nın baraj gölleri, Çukurova’nın yeşilliği ve kuzeyde Kaldı hâkimiyetinde Aladağların birçok karlı doruğu. Güzeldi doğrusu! İniş ayrı bir sorunsaldı, tırmandığımız dik yerleri iple inmek daha çekici olsa da, temiz slablar ve aşınmış, pürüzsüz kaya yüzeyleri pek emniyet noktası sağlamıyordu. Böylece tüm etapları gerek kardan, gerek kayadan geri geri tırmanarak indik, bu da tırmanıştan zor oldu ‘Ya olum burayı geri geri inmesek?’ gibi konuşmalar bolca geçti! Akşam gün batarken buz gibi ayaz bir havada, Parazit tepe- Kaldı doğu sırtı geçidine geri tırmanıp, Sıyırma tarafına vardık. Böylece tırmanış 10 saat sürmüştü. Hak edilmiş bir dinlenme kadar hoş bir şey olabilir mi?

8 Ocak sabahı Güzeller kuzey yüzüne mi girsek planını yalanlarcasına, gökyüzünü kaplayan gri bulut kümeleri ve karı yumuşatan ılık hava dönme vaktinin geldiğini anlatıyordu. Biz de fazla ısrarcı olmayarak ormanda traktörü ile bizi bekleyen Salim Ağabeyimize kavuşmak üzere Sıyırma Boğazına alçaldık...