Brenta_Banner.jpg

Youtube Kanalımız

Bouldering

    Batur Kürüz ve Serkan Ercan ikilisi geçtiğimiz günlerde Sulağankaya Dağının Kokorot Vadisi tarafına yaptıkları gezide, Sulağankaya 2 Sivrisi Kuzey Duvarının ilk çıkışını gerçekleştirdiler. Aşağıda bu ilk çıkışın hikayesini ve tırmanış detaylarını bulacaksınız. İnişite başlarından geçen ucuz atlatılmış kaza ve yaşadıkları olaylar ise korkutucu bir ders niteliğinde.

    Ekip aynı zamanda daha evvel hiç tırmanılmamış olan Sulağankaya Doğu Duvarında bir keşif tırmanışı yaptı. Muhtemel bir rota hatının varlığını 4 ip boyu kadar duvarda ilerleyerek kontrol eden ikili, rotanın altından gördüklerini doğrulayan bulgular elde ettiler. Doğal emniyet olanakları ile emniyetli şekilde devam etmek imkansız. İkilinin bu noktaya kadar tırmandığı ip boylarından ikisi Aladağlar'da bu zamana kadar tırmanılmış en zorlu geleneksel ip boylarından. (VIII/VIII+)

    ***

    Bir gün önce Sulağankaya Doğu Duvarında bir keşif tırmanışı yapmış ve aşağıdan da imkansız gözüken hattın bir şekilde devam etmediğine yerinde görerek ikna olmuştuk. Önceden gözümüze kestirdiğimiz Sulağankaya 2 kuzey duvarı üzerinde yoğunlaştık. Duvarın iki olası çıkışı vardı: masif orta bölümün solundaki çatlak baca sistemlerinden zirveye ya da sol sırta  ulaşmak, veya  sağ tarafta su akıntısının olduğu bölümden yükselerek eğimli kuzeybatı yüzüne geçmek ve buradan zirveye ulaşmak.

    Hangi rotadan gideceğimiz konusunda uzun süre karar veremedik sol taraf çürüktü;  sağ tarafta da hem çok sayıda balkon vardı hem de sonuçta duvarın üstündeki bir hat olmuyordu...

    Sonunda sabah duvara yürürken karar verdik sol taraftan çürük zeminden gidecek; üst bölüm çürük devam ediyorsa sol sırta geçecektik.

    İlk bölümler kolay ancak çürüktü emniyet almak yerine ipsiz tırmandık. Yaklaşık 3 ip boyu kadar yükseldikten sonra eğim dikleştiğinde ilk istasyonu kurduk. Kolay tırmanışla geçen iki ip boyundan  sonra oldukça kısa bir zor pasaja rasladık, duvardan hafif ayrık küçük balkonlu bir kütlenin üzerinden kısa bir ara emniyetli tırmanışla 3. istasyonu kurduğumuz sete ulaştık.

    Burada üç olası tırmanış hattı vardı: soldaki siyah akıntılı çürük çatlak – baca; ortadaki çürük slab’ın çürük çatlağı ve sağdaki hafif balkonlu baca.

    Sete ulaştığımda orta çatlakta biraz yükselip alt kısmına friend ve takoz atıp bir istasyon kurdum. Böylelikle rahat bir istasyonumuz olmuştu Seko geldiğinde burada ayakkabılarımızı çıkartıp oturarak biraz etrafı seyrettik dünden, doğu duvarından bahsettik. Sağımızda  bir kulemsi yapı ile duvar arasında hafif balkonlu bir baca vardı. Baştan kolay gözüküyordu, Seko’ya “Hadi bu ip boyunda da sen git” dedim sonradan kilit  olduğu ortaya çıkınca Seko bana “ee bu kadar senedir tırmanıyorsun bu kadarını da sez artık” dedi...

    Balkonlu baca orta bölümünde çürük kayalar olmasına karşın içlerinden en sağlamı gözüküyordu, ortadaki çatlakta olan istasyonumuzdan  sağdaki bacaya girdik, bacanın bitiminde bizi sırta bağlayan, sola diagonal yükselen sete ulaştık. Bu setin üstünde zirveye yükselen off width çatlaklar ve çürük bacalar vardı ancak bu çatlak ve bacaların ya setten girişi yoktu ya da tırmanma riski alınamayacak kadar çürük gözüküyorlardı. Bu nedenle set boyunca sırta doğru yükselmeyi seçtik.

    Set çok eğimli ve çok çürüktü bazen bastığımız çarşaktan çavlanlar oluşup kuzey duvarına büyük gürültülerle akıyorlardı. İlk ip boyunu bitirdiğimde emniyet için zorunlu olarak sikke çıkarttım takoz kullanmak artık giderek daha zor ve güvensiz oluyordu. Seko’nun emniyetini alırken manzaramızın ne kadar nefes kesici olduğunu farkettim set sanki duvarı ikiye bölüyordu ve üstümüzde balkonlarla başlayan dümdüz yükselen bloklar vardı...

    Set 3 ip boyu sonra sırta  bağlandı  ancak  önümüzde hala çıkılacak küçük ama oldukça zor bir kule-set daha vardı. Ancak oraya çıktıktan  sonra sırtın devamını görebilecektik. Bu küçük kule-sete girişte bir çatlak ve 4 hamlelik hafif balkonlu bir boulder problemi vardı. Hamlelerin  başlangıcındaki dar setin altı tamamen uçurum olduğundan giriş çatlağına 2 sikke çaktık  (sonradan inişe buradan başlayacaktık).

    Sırt hattına ulaştığımda bir sikke çakıp istasyon kurdum görüntü can sıkıcıydı üstünde bulunduğumuz set burada iyice daralıp sağa dönerek  bir uçurumla sonlanıyordu uçurumun başladığı yerde altı balkonlu yaklaşık 3 metrelik bir kulecik sırtın devamının meraklı gözlerden saklıyordu. Ya bir ip boyu aşağı inip oradan güneye dönmenin çaresine bakacak ya da  bu minik kuleyi çıkmaya zorlayacaktık. Kulenin gerisinde eğimli güney yamaçları görülüyordu sırt hattımız ve yanımızda duran Sulağankaya 3’ün kütlesi dik ve eğimli dünyaları birbirinden ayıran sınır gibiydi. Seko geldiğinde kuleye baktı ve “ben buraya tırmanırım” dedi. Bir kaç resim çektikten sonra  balkonun hemen üstünden başlayan çatlağa iki sikke çaktı, ve tırmanmaya başladı iki hamle sonra geri indi “ ters elle başladım” dedi tekrar girdi ve bu kez derin nefes alarak kulenin tepesine kadar tırmandı... 

    Zor bir geçişten sonra setin üzerine ulaştığımızda setin arka taraftan basitçe güneye bağlandığını, ayrıca çok çürük bir kulvarla da zirveye doğru yükseldiğini gördük. Kulvarın çürük oluşu nedeniyle güneye dönüp kalan son 150 metreyi güney yüzündeki çarşaklı çürük yapıdan tamamladık.

    Saat 16’da yeniden sırttaki sikkelerdeydik. Çıktığımız yerden inebilirdik ya da aşağıda kolay gözüken kulvarlardan daha dik bir iniş yapabilirdik. Bu noktada büyük bir hata yaptık ve kolay gözüken dik inişi seçtik...

    İlk ip boyu sorunsuzdu  ancak ikinci ip boyunda ipimiz gelmeyince  neredeyse tüm ip boyunu ipin üzerinden tırmanıp düğümü boşluğa almak gerekti. Üçüncü ip boyunda taş düşme hattına girdiğimizi hissediyorduk ancak inişi hızla bitirmeyi umuyorduk ama öyle olmadı. 4. İpte ipin son bölümü takıldı ve tüm çabamıza rağmen alamadık. Üst kısımdaki balkonun altına kadar emniyetsiz gidip ipin bu bölümünü kestik aksi taktirde çok daha uzun süre uğraşmak zorunda kalacaktık. İpimiz 10 metre daha kısalmıştı ve inişte buna da dikkat etmemiz gerekiyordu, bu arada saat de 7’yi geçiyordu ve bivak atma opsiyonumuz hergeçen dakika daha gerçeğe dönüşüyordu. Kötü 2 sikkeli bir istasyondan 40 metre daha indik.

    Serkan Ercan: Batur” ip boş” diye bağırmış olduğundan inişe hazırlanıyordum istasyonu düzenliyordum tam bu sırada yukarıdaki balkonun üzerinden çok büyük bir kayanın uçtuğunu gördüm, kaya bir anda bana kadar geldi ve 15 metre kadar önümdeki düz plakaya çarparak parçalandı. “Taş” diye olanca gücümle bağırdım. Hemen sırtımı döndüğümden bir büyük parça  sırtımdaki çantaya çarparken  daha küçük bir tanesi de kaskıma çarptı. Parçalar uzunca bir süre yankılanarak düşüşlerine devam ettiler.

    5. ip boyunda aşağı indiğimde bizi 40 metre balkonlu bir inişin ve çok büyük bir kar alanının beklediğini gördüm; ipi kolay alabilmek için balkonun hemen üstüne bir babaya  perlonla atıp ipten çözüldüm ama sonrasında bunun zayıf olacağını düşündüm ve daha yukarı bir iki hamle yaptım. O an 40 metre üstümdeki Seko’nun “Taş !” diye bağırdığını duydum kulvardan daha önce de taşlar düşmüştü ama seslerden bunun tek bir taş olmadığı çok açıktı. Taşların sesi beni olduğum yerde tutunup sinmeye zorladı. Taşlar gelmeye başladığında ne kadar çok olduklarına hayret ettim sağanak bitmiyordu sanki bir deprem oluyormuş gibi çaresiz bekliyordum. İçimden “galiba burada öleceğim bağlı değilim ve bir taş çarparsa beni bilinçsiz bırakır düşerim”  diye  düşündüm. Bunu düşündüğüm anda kafama büyük bir taşın çarpmasıyla sersemledim. Taşın çarpması insanı garip bir şekilde sinirlendiriyor. Taş soldan sekerek gelmiş ve sol kulağımın arkasından kaskıma ve kafama çarpmış olmalıydı. Taşın görüntüsünü hatırladığıma göre ya gelirken görüp başımı çevirmiş olmalıyım ya da çarptıktan sonra yüzümün önünden geçtiğini görmüş olmalıyım.  Sağanak henüz bitmemiş ve yeni bir taş bekliyordum ancak bir ikincisi gelmedi  ya da geldi ama ben hissetmedim. Sol başparmağım ciddi bir şekilde kanıyordu ve kafam acıyordu ıslak olduğunu hissediyordum. İlk iş olarak yanımdan geçen ipi kavrayıp hemen bir düğümle ipe girdim. Taş düşmesinden kurtulmuşken kafama yediğim darbe yüzünden kendimi kaybedip aşağı düşmek kötü olurdu. Başım çok kanıyor olmalıydı kan kokusu çok kötüydü.Seko’nun da iyi olduğunu öğrendikten sonra  sol duvara zayıf bir takoz attım sonra da iyi kötü bir yatay çatlağa bir profil sikke çaktım. Sikkeyi çakmam bittiğinde Seko da yanıma inmişti...

    Artık hava kararmıştı ve hızlıca bivaklamak dahil tüm olasılıkları tartıştık. Bulunduğumuz sette bivak atmak çok riskliydi ancak altımızdaki büyük kar alanı nedeniyle orada da bivaklama şansımız yok gibiydi üstelik hava karardığından nerenin ne kadar taş düşmesine açık olduğunu da göremiyorduk,  öte yandan kafa fenerlerinin yetersiz ışığında emniyet almak da giderek zorlaşıyordu. Durum düzelene kadar karanlıkta inişe devam etmeye karar verdik ancak bundan sonra istasyonları daha daha sorunsuz kurmamız gerekiyordu uzun sürse de çatlaksız yerlerde bolt çakmaya ve karabina bırakmaya karar verdik. İpin bir kez daha takılması bizi yaşamımızın sonuna kadar burada yaşamaya zorunlu bırakabilirdi.

    İlk boltu çaktık ve sonra inişe devam ettik bir sonraki durak 40 metre altımızda buzun başlangıcıydı.

    Bolt çakmaya başlayınca iniş lead’ini Seko devraldı. Balkonun altında kaybolması, karışan ipi karanlıkta sürekli düzelterek inmesi çok zaman aldı, neden sonra çekiç sesleri duymaya başladım; kısa aralıklarla çok çekiç sesi; hand driver ile kayayı delmek. Boşluktan süzülüp aşağı vardığımda  Seko’yu yelkenli gemilerin pruvasını andıran bir buz gagasını üstünde beklerken buldum. Bu gaga kayadaki bir kovuğun içine doğru giriyordu, en azından üstümüz sağlamdı. Çantanın ağırlığını ve hacmini  en düşükte tutmak için duvardan da ineceğimizi düşünmediğimizden yanımıza başka ayakkabı almamıştık ve ayağımızda tırmanış ayakkabılarımız vardı. Buzu hesaba katmamıştık tabii; ve şimdi donan ayaklarımız vardı...

    Bu istasyondan sonra   buzun kenarını izleyerek çarşak tabana basabileceğimiz bir cep bulduk  ve burada 7. istasyonumuzu kurarak yine buzun üstünden – bu kez ortasından bir yerlerden – inmeyi sürdürdük. 8. istasyonumuzda buz alanı bitmişti çok eğimli çok çürük bir alandaydık, kulvarın ortasından su akıyordu burada bivak olanaklarını aramaya koyulduk ve kulvarın karşı yamacında biraz tırmanarak bir kovuk bulduk, gittikçe daralan iki kademeli bir kovuktu. Kulvarın ortasından sızan suyu mataraya doldurup, kovuğa tırmanıp, orada  emniyet alıp, yığılı taşları temzileyip sonunda yatma pozisyonuna girdiğimizde  gece saat 12 olmuştu.

    Kovuğun üst bölümü  gerçekten çok dardı yattığım zaman tavanla yüzüm arasında 30 santim kalıyordu, omuzlarım ise düz bir şekilde sığmıyordu,  tavandaki çürük taşlara değmemeğe çalışarak uzanmıştım. Bivak için bivak torbası ve kalın ceketler yerine herbiri 800gr gelen .hafif uyku tulumlarımızı almıştık  Bu sayede sıcak bir gece geçirebildik buz kesmiş ayaklarımızı da sonunda ısıtabildik. Seko alt bölümde ben üst bölümde dizlerimizi kıvırarak yattık tüm malzememiz ise duvarlara asılıydı…

    Sabah  havanın biraz ısınmasını bekleyerek nihayet saat 7:30 da bivaktan çıktık ve geri kalan 8. ve 9. İp boylarını da indik 10. İp boyu tek kelimeyle harikaydı dev bir serakın yanından tamamen  boşlukta 45 metre indik. 12. İp boyunda tekrar bir buz alanına – bu kez bir randkluft’u (bergschrund =rimayé = karla kaya arasındaki çatlak)  tırmanış ayakkabılarıyla geçtik. Son istasyonumuz ise eğimli  kar alanının otasındaydı buradan iniş sonunda bizi çarşağa ulaştırdı geriye sadece iki kar alanıda daha iz açarak ( tırmanış ayakkabısıyla harika oluyor :) ) bir gün önce duvarın dibinde bıraktığımız ayakkabılarımıza ulaşmak  kalıyordu.

    Çarşağa vardığımızda tüm malzemeyi üstümüzden çıkartıp bir süre güneşlendik, birbirimizi kutladık  ve rotaya baktık tüm çıkışın (inişin!)  en rahatlatıcı zamanını geçirdik. Sonrasında ben tüm malzeme ve ipleri sırtlayp kampa dönerken Seko daha yukarı gidip duvarın sağ tarafından akan suyla camelback’leri doldurdu…

    Sonunda Sulağankaya 2’nin kuzey yüzünde bir rota açmış olduk ama bu arada önemli bir ders almış olduk: “asla ve asla bilmediğin yerden, tamamını göremediğim bir parkurdan  inmeye kalkışmayacaksın” 

    Rotaya gelince : bu bölgedeki kolay ve göreceli kısa rotalardan biri oldu, son bölümdeki VIII+ orada bıraktığımız sikkeler sayesinde güvenle çıkılabilir ya da bir perlon band ile A0 yapılarak tırmanılabilir.  Tabii çürük kulvarları takip ederek güneye dönmeden zirveye gitmek de her zaman olası. İniş ise en kolay çıkılan rotanın üzerinden yapılabilir, her ip boyunda sikke bırakabilecek bir çatlak ya da perlon/iniş ipi  bırakılabilecek bir baba bulmak olası. İstasyonların hemen hepsi korunaklı sadece ipe taş gelmemesi için dikkat etmek gerekiyor. Rotanın biraz dolanıyor olması nedeniyle iniş istasyonlarında karabina bırakmak akıllıca olur sonuçta herkes aynı rotadan ineceğinden karabinalar orada sabit kalacaktır. 

    Rotanın Teknik Detayları:

    Duvarın sol kısmında görünen çatlak/baca sisteminin başlangıcına kadar sola diagonal bir şekilde ipsiz yükselme

    Belirgin çürük kulvarın ilk setinde 1. istasyon.  Kulvar üzerinden ara emniyetsiz iple yükselme, 2. set üzerinde takozlu istasyon (III+, 50m) 

    Setin 2 m. üstünden takozlu istasyon soldan kolay zeminden dolaşarak ara emniyetsiz bir üst sete çıkış, büyük babadan istasyon  (III, 40m.)

    Geniş setin sağ yamacından önce sağa doğru sonra düz yukarıya ve sağa üst sete çıkış 1 friend, 1 microstopper. Sette takozlu istasyon(VI-, 40m.)

    Soldaki gri çatlağın hemen solundaki yüzeyden yükselme, hafif balkonlu çürük slab üstüne çıkış ve setlerden yükselerek bir üst sete varış. Orta çatlakta takoz ve friend istasyonu  (biraz yükselerek)  (V,30 metre)

    Sağdaki belirgin bacadan yükselme, 3 friend 1 takoz, üst sette takoz+friend istasyon (VII+, 35m.)

    Set üzerinden sola geçiş, 1 takoz , sikke ile istasyon (III,50m.)

    Set üstünden sola geçişe devam 2 takoz, 2 sikkeli istasyon (III, 50m.)

    Set üstünden sola ara emniyetsiz yükseliş sikke ile istasyon (III, 40m.)

    Sırt hattındaki küçük sete çıkış 2 sikke (bırakıldı) , kum saati ve friend istasyon (VIII+, 4m.)

    Setin üzerinden güney yüzüne ipsiz iniş ve güneyden zirveye yürüyüş.