Eiger_Banner.jpg

Modern Zamanlar

“Nereden başlarız, yıkıntılardan mı yoksa günahlarımızdan mı? – Bastille

Altımda 400 metrelik boşluk, görece büyük bir cepte asılı dururken, bir elimin yalnızca üç parmağıyla Kevlar ipteki düğümü çözmeye çalışıyorum. Zirveye ulaşmadan tırmanmamız gereken neredeyse 600 metre olduğu için yarılan işaret parmağımı daha fazla açmamaya çalışıyorum. Düğümü çözmenin iyice zor olduğunu anlayınca tırmanmış olduğum su oluğundan kendimi kollarımla dışa doğru atarak düğümü çözmeye dişlerimle devam ediyorum.Bu küçük hile ile düğümü çözmeyi başardım ve ipi karabinadan geçirdim ancak görsel hislerim aşağıda güneş ışığıyla kavrulan çarşağı bana göstererek içinde bulunduğum riskli durumun beynime kazınmasına sebep oldu. Parmaklarım bilinçaltıma, ayaklarımı slab yüzeydeki pütürlere biraz daha yükseltmem gerektiği mesajını gönderirken biraz arandıktan sonra tavanın alnındaki bazı küçük tutamakları gözüme kestirdim.

Tempi Moderni’nin kilidine olan yolculuğum aslında bir yıl önce başladı, o zamana kadar neredeyse bir yıldan daha fazla süredir yoldayım. Geçirdiğim o yılda, etrafımdaki az sayıda arkadaşlarım ve biraz da iş sağolsun, Verdon Gorge’den Vercours’a, Devoluy’dan Haute Savoie’ye, Chamonix yakınındaki Arve Vadisi’inden göz korkutucu yamaçlarıyla Reatikon bölgesine kadar Fransız ve İsviçre Alplerinde bulunan eski toprak (old-school) bölgelerde tırmanarak – günümüzün abartılmış dereceler verilen spor tırmanış rotalarında değil- kaydadeğer bir gör-çık (on-sight) derecesi elde ettim. Ve kapitalist makineden kaçışın tek yolu olan istifamı tamamen kendi isteğimle vererek gelişmek için yola koyulabileceğim 3 aylık bir boşluk yarattım.

Avrupa’da kayak için karlı yamaçlarda geçirilen bir dönemde yani 2013/2014 kışının Christmas döneminde eski arkadaşlardan ve hiç tanımadıklarımdan oluşan bir grupla kendimi Türkiye’nin güneyindeki Geyikbayırı’nda zeminden fırlamış kireçtaşına attım. Bir gün kayak yapan arkadaşlarımdan birkaç fotoğraf alınca itiraf etmeliyim ki kara dokunmanın iyi hissettireceğini düşünmüştüm ancak geri dönüş biletim Şubat’taydı ve o süre içinde elimde sahil, Antalya’nın karsız, kuru dağları ve beni yalnız bırakmayacak, bireysel tırmanış görevlerini tamamlamaya çalışan bolca arkadaş vardı. Genava’dan Zurich/Luzern bölgesine taşınmanın sert uyandırma biçimine ve yeni işimin bana tsunami gibi çarpmasına rağmen ilkbaharla birlikte Vercours bölgesinin yeşil kalbindeki 300 metrelik görkemli duvarında bulunan Topomaniak ve Le Temps des Guenilles’e tırmanmak için Presles’e doğru yola çıktım. Tırmanış iyi gitti ve Pont-en-Royans’daki bira lezzetli ve soğuktu bu yüzden bazı yaz projelerine gözümü diktim ve bu dönemde Vincent ve Adamla birlikte alışılmadık mükemmel havada bir kaç haftasonunu Maladiere’de tırmanarak geçirdik. Bir gün Plenitude isimli rotada –benim bu dik duvardaki üçüncü rotamdı- 6b+ yı lider bitirmem ve zirve yakınındaki 7a+ lık ip boyu hariç tüm zor ip boylarını temiz tırmandım. Zor problemleri çözmekte artık kendime daha çok güveniyordum ancak belki de daha önemlisi uzun duvarda tırmanılan ip boyundan ip boyuna öğrenilen, hatta bazen de aşağılanırcasına ve zorla öğrenilen ip yönetimi, lider-artçı değişimi, gereken malzeme, ritim ve tempoya, Verdon’daki Luna Bong ve Le Demande veya Presles’deki eski toprak (old-school) mücadele içeren rota örneği olarak Dieu Seul le Sait (7b) gibi rotalarda Adam ve Delphine (neredeyse kayada doğmuş olan doğal yetenekler) ile birlikte adapte oldum.

Ceuse’deki daralan çatlak (off-width) tırmanışında inişler çıkışlar, bazı zırva bölümler ve sonunda tüm yolculuk için bir dönüm noktası olabilecek gurur verici bir moment vardı. 2014 Haziran’ında Adam ile kendimizi Grenoble yakınındaki Rochers du Midi’nin tabanında bulmuştuk. Bu 350 m’lik 7a ve 7a+ lık bazı ip boyları bulunan güzel, dik ve bariz biçimde yanlış isimlendirilmiş Bille de Clown isimli rotadaki ikinci denememdi. Geçtiğimiz Ekim’de İsveç’den bir arkadaşımla aynı rotayı denemiştik ancak Doğu Yüzü’nün gölgesi ve soğuk üzerimize düşünce geri dönmenin artık mümkün olmadığı sola yapılan traversi yapmayıp 4. Ip boyunun sonundan dönmüştük. Rotayı caydırıcı ve kilitlerini çözülemez bulsak da neredeyse yarısını bitirmiştik ve iyi bir deneme yapmıştık. Sonraki yıl, bundan sonraki ikinci denememde bir ip boyu daha yükselerek yine havadan dolayı geri dönmüştük. Tırmanışın tamamında ip boylarında birbirimizi görmemizi engelleyen ılık bulut örtüsünün altında, soğuktan dolayı sürtünmenin azaldığı nemli kaya koşullarında olsak da bu mücadeleyi sevmiştik ta ki Adam’ın tırmanış ayakkabısı askı istasyonundan aşağıya uçup çığ kırıcıların ortasına düşene kadar (zemine indikten sonra Adam ayakkabısını bulmayı başardı) Hemen sonra bulutlar dağılıp parçalı hale geldi ve aynı yerden geri dönmenin mümkün olmadığı sola doğru traversi yapmış olsaydık son ip boylarını pırıl pırıl havada tırmanacaktık. Fakat yine de soğuğun etkilerinden dolayı endişelenmiştik.

Yeni bir deneme yapmaktansa Arve Vadisi’ne giderek kendimizi Maladiere’deki çok estetik bir 7b olan Xenon’da bulduk. Bir önceki yıl çok güçlü ve atik bir tırmanıcı olan, rotayı açan rehber kitabın yazarı Gilles Bruno’yu görmüştüm ve onun rotası bu negatif ve nefes kesici yüzeydeki hemen hemen tüm diğer tüm zor rotalar gibi tabandan sonuna kadar şaşırtıcı bir şekilde dik görünüyordu. Tabanda dururken heyecanlandım ve böyle bir şeyin nasıl tırmanılabildiğini düşündüm. Rotada 6b’den daha kolay bir ip boyu bulunmuyordu ancak istasyonlardaki setler emniyet için ve Autoroute Blanche boyunca geçen kargo ve trafik tarafından kesintiye uğramadan manzarayı seyretmek, kuşların termalleri yakalayıp yükselmesini izlemek için çok uygundu. Kuşların, rüzgarın yarattığı yukarı yönlü hava akımını yakalayarak çemberler çizdiği 7b’lik bir ip boyunu serbest bitirdim ve o günün yılın en ödüllendirici günü olduğunu düşündüm. Fakat tüm rotayı lider tırmanmak?

Zor Zamanlar isimli romanı Charles Dickens yazmıştı. Benim için şaşırtıcı derecede yeni sözcük dağarcığıydı ki hala okuduğum zaman gerçekten sevip sevmediğimi bilmiyorum. Kitap endüstri devrimi hakkındaydı. Küçük bir çocukken Kuzey İngiltere’nin bir çok bölgesi gibi endüstri devriminin derin mirasını taşıyan bir bölgesinde büyümüştüm. Aslında, güneşli bir günde çelik fabrikasının kapanmasına karşı yapılan protestolara katılarak kortejin sağ önünde Durham boyunca yürüyecek kadar büyümüştüm hatta bugün bile kırmızı karton üzerine 5 yaşındaki bir çocuğun eliyle yazılmış beyaz harflerden oluşan “Consett Steel Kapanmasın” pankartını (annemin yönlendirmesi ile yazdığıma şüphe yok) hala saklıyorum çünkü babam çeliğin kalitesini arttıracak projeler geliştirip fabrikanın kapanmasına karşı mücadele eden ekibin başındaydı. Consett’de ve Londra’da günlerce ve haftalarca süren konuşmaların sonunda işler çıkmaza girmiş görünüyordu. Hükümet henüz pazarlıklar tamamlanmadan önce bir sabah yüksek fırının yıkılmasını emretmişti ve bu yüzden dinamitle patlatılarak yıkılacağını duymuştum. Babamın, beni bir sabah okuldan alıkoyup yüksek fırının ve soğutma kulelerinin yıkılmasını izlediğim Consett’i yeniden kurması 10 yıldan fazla sürmüştü. Patlayıcılar çoktan yerleştirilmiş, kalabalık güvenli bir uzaklıkta toplanmıştı. Tozlar ve tuğlar halinde katlanan bir zarf gibi ne kadar da kolay yıkılmıştı. Patlamanın ve enkazın yediği bacaların üst kısımlarının olduğu fotograf albümünü hala saklıyorum. Bazen kim olduğumu ve neden bu yolculukta olduğumu bana hatırlatan bu fotograflara bakıyorum.

Tırmandığım bölgelerden gizlice kaya parçaları biriktirme eğilimindeyim. Avrupa’nın hatta Amerika’nın farklı köşelerinden gnays, granit, yüzeyinde taşlaşmış minik yosunların olduğu, bana Consett’in harap olmuş bacasını hatırlatan Fransız kireçtaşını evimin farklı bölgelerine dizdim. Geneva yakınındaki Saleve’den V derecelik bir rotada kırdığım, ayağında sadece terlikleri olan partnerimin bir kaç cm yakınına düşen büyükçe bir plakaya da sahibim. Aynı gün, partnerimin bir kaç kolay hamle sonra yapacağı ilk klibi yapamayıp ikimizin birden aşağıdaki setlere düşerek ölmemize sebep olabilecek düşüşten benim ağaca sarılmam kurtarmıştı. Kayalar bu denemenin ve ilerdeki diğer denemelerin olası ciddi sonuçlarını hatırlatıyordu. İnsanlar tırmanışın bu dünyanın bir parçası olmadığını düşünürler. Benim içinse hayal edebileceğiniz en gerçek şeylerden biridir, Wilfred Owen’ın şiirlerinde olduğu gibi riskin, ölüm ve zaferin, çılgınlık ve direnmeyle zenginleşmiş sözün eyleme geçmesinin tarihidir ve bence tırmanışsız bir dünya TS Eliot’un Wasteland’ı gibi çorak ve bayağı olurdu. İlginçtir ki Marmolada’ya olan yolculuğumda geriye dönüp baktığımda bu iki yazarın kitaplarını uzun dizelerini ezberleyecek kadar okuduğumu farkettim –Elliot’un kadınlarla empati kurma başarsızlığına şaşırmıştım (belki de devrilen krallarla empati kurma konusunda çok meşguldü- ve aynı şekilde Owen’ın cesaretinden, bütünlüklü betimleme gücünden ve Batı Cephesi dehşetinden etkilenmiştim.

Dünyadaki zamanımda yapmak istediğim çok şey var. Kafkaslar’a ve Tierra del Fuego seyahat etmek ve Amazon Yağmur Ormanları ile Gobi Çölü’nü görmek istiyorum. Elimde tutabildiğim her kitabı okumak, Sibirya’ya gitmek, öğrenebildiğim her dili öğrenmek, farklı insanların tecrübelerini öğrenerek edindiğim bilgileri şiir ve düzyazı ile ifade etmek istiyorum. Fakat bunlardan daha çok tüm dünyada tırmanmak ve sırlarını açığa çıkarmak istiyorum. Tüm bunlardan öte, bu bilinmeyen diyarlardan yüzyıllar boyunca nelerin gelip geçtiğine şahit olarak, kayalar, her şeyin başından beri sonsuza kadar öğrenemeyeceğimiz şeylerin tanığı olarak bulunuyor. Fakat sezgiler önemlidir, dünya ile dünyanın kaosu arasında umut ve anlayış belki de bizi ileriye taşıyacak bir uzlaşma sağlarlar.

İlk ip boyu imkansız görünüyordu. Öğleden sonra güneş ışıkları ile yıkanan slab ve kaya sihirsel bir renge bürünmüştü ancak ışık ve gölge oyunları yüzü pek de açığa çıkarmayacak gibi görünüyordu. İlk istasyona kadar olan ip boyunda slab negatifti ve ip boyu bir çatlak hattından önce sağa sonra da sola traversle devam ediyor gibi görünüyordu. Simone endişeli görünüyordu, istasyona baktığımda friend ile yedeği alınmış, aralıklı çakılmış bir kaç paslı sikke ve hafif rüzgarda sallanan bir perlon görüyordum. Alplerin bu en ünlü ip boylarından biri olan rotanın tabanına gelmeden önce kulübeyi geçerek kaynayan sıcaklıkta tüm yolu yürümüştük ve zor ip boyları başlamadan önce sadece bir kaç basit ip boyu tırmanmıştık ki bu ısınmamıza yetmemişti.

Simone istasyonu titizlikle kurduktan sonra ellerini magnezyuma daldırdı ve ellerini çırptı (“Avanti popolo”[1]bundan sonra her istasyonda sloganımız olacaktı.) Bir kaç cömert görünen tutmağın bulunduğu dik etabı geçtikten sonra çatlak hattına büyük bir friend yerleştirdi. Küçük basamaklarda dururken, sağa traversi denedi ancak kilit tutamak ıslaktı (başka her şeyin kuru olmasına rağmen). Sol eliyle zorlanarak ters bir tutamağı alıp sağ ayağını zor seçilen pütürlere sendeleyerek yükseltti ve sağ elinin iki pamağıyla küçük bir plakanın üzerini tutu. Küçük plakanın üzerinde kilitlenmiş parmaklarıyla slabde dururken ayaklarını daha büyük bir tutamağa erişinceye kadar yükseltti ve ipi havanın etkisiyle oldukça eskimiş olan sikkeden geçirdi. Iki ayağıyla küçük basamaklara basarak dinlenirken sonraki hamleler için çözüm arıyordu. Burası Simone’nin tırmanıcı gözüyle aşağıda çarşak üzerinden çözümü aradığı pasajdı. Aniden Simone kendinşi havada buldu ve kayada bir yay çizerek emniyet aldığımız setin altına kadar düşerek boşlukta kaldı. Düşüş beklenmedikti fakat şanslıydı çünkü doğrudan sete düşmesi bir kaç kırık kemik anlamına gelebilirdi. Simone sol eliyle kendini çekerek dinlenmenin mümkün olmadığı bir kaç hamle sonra başka bir sikkeye daha klip yaptı. Yeteneğinden ve gücünden etkilenmiştim ancak buna benzer 28 ip boyu daha olduğu için dehşete kapılmıştım. Ya onlarda bu ip boyu kadar zorsa? Ya emniyet imkanı yetersizse? Simone çatlak boyunca savaşarak sola kısa bir travers yaptı ve çatlaktaki tutamağa ulaştı. Burada sağlam basamaklarda kaydadeğer bir dinlenme imkanı var gibi görünüyordu. Mor friendi yerleştirdikten sonra çatlağa bastı ve dikkatlice tırmandı. Slab üzerindeki magnezyum tozu lekeleri bir kez daha sağa doğru gitti ve etabın devamının zorluğunu anlayınca tekrar çatlağa geri döndü. Hızlıca çatlak boyunca geri yaslanarak (lay-back) akıcı bir şekilde çatlağın sonuna kadar tırmanmaya devam etti. Uzatılmış bir perlona klip yaptı ve negatif slabin üzerinde gözden kayboldu. Geçitten inerek yemeklerine ve soğuk biralarına doğru giden yürüyüşçilerin çarşakta çıkardığı sesi duyabiliyordum. Aşağıdakilerin, mücadele ederek ezileceğim bu slabde beni izlememelerini umuyordum. Yukarıdan Simone’nin kafası belirdi ve rahat bir pozisyondan bana doğru bağırdı “Sosta”[2] , Güneş büyük gösteriyi izlemek üzere uzaklaşırken seyrelmiş akşamüstü havasında ‘Quando vuoi’[3] sesi yankılandı. Sete oturarak tırmanış ayakkabılarımı giydim, tabanınıdaki küçük taş parçacıklarını fırçaladım ve toz torbamı belime taktım. Yedek (back-up) friend ve perlonu alırken kayanın ılıklığını hissettim ve önümdeki ip ayağımda birikti. Aşağıdan bir yerlerde kayaların parçalanarak dağılma sesi geldi, çok güzel ve ürkütücüydü. Havada küçük beyaz bir bulut oluşturarak ellerimi çırptım ve ilk tutamağı tuttum. Yakınlardan bir yerlerden küçük bir bağırış geldi “Avanti”

ÖZET

- Bence hiç bir topo, eğlencenin ve maceranın parçası olan rota üzerinde karşılaşılacak zorlukları tam olarak vermiyor, muhtemelen en iyisi Planet Mountain veya arkadaşım Walter Hoezler’in sitesindeki.

- Rotanın büyük kısmı “kolay” ancak yine de bu sabit emniyetin olmadığı bir geleneksel tırmanış ve özellikle duvarın üst kısmındaki orta kısımlar değişken.

- Duvarın boyutlarından dolayı rota boyunca ciddi rota bulma zorlukları bulunuyor ve aslında rotada kalmak için P3 ve P5’ten sağa doğru uzun bir travers yapmak gerekiyor. Özellikle ikinci travers (6+) muhteşem bu yüzden bir foto ekledim.

- Bizim gibi serbest tırmanıcılarsanız kilit kesinlikle ilk ip boyu. Boş bir slabın üzerinden önce sağa sonra da eski sikkelerden sola traversle devam eden bir ip botu. Bu ip boyu serbest tırmandık ancak ikimiz de iyi basamakların bulunmayışından dolayı (ölçü olarak 1cm x 1cm veya daha az büyüklükte)ip boyunun sonunda aşırı derecede yorgun hissettik. Bir arkadaşımın dün söylediği gibi, Heinz Mariacher tırmanmayı gerçekten biliyor!

- Yine de bence ilk boyu çoğu tırmanıcı tarafından yapay tırmanılabilir (bir utanç da olsa) ve zorunlu bir ip boyu değil. Bu yüzden “rigola”[4] tabir edilen ip boyu gerçek kilit ip boyu. Bu ip boyuna gelen slab ip boyundan sonra geri-yaslanarak (laybacking) tırmanabilinen bu ip boyunu çok da zor bulmamıştık (veya slab ip boyunu lider ve gör-çık (onsight) bitirmenin sarhoşluğu içindeydik.) İp boyu üzerinde çok az emniyet imkanı vardı ve ilk 8 metrede düşersek korkunç bir pandülle yüzleşmemiz gerekiyordu (yine de sağlam atılmış bir alete düşüyordunuz) Soldaki sikkeden sonra (ki kolayca klip yapmak için biraz uzaktı) dinlenme imkanı veren tutamaklara gelmeden hala bir kaç zor pasaj vardı. Burası benim hikayemin başladığı yerdi.

- Ara ara Messner’in rotasındaki sikkelere rasgelen dik ip boyu oldukça zordu. Bu ip boyunun kilidini geçmeye çalışırken üstümüzden ateşlenen taşlarla bombardımana tutulmuştum.

- Bir üstteki etaplara ulaşmak için rota bulma problemlerine ulaşmadan, uzun ve hoş sette biten V+’lik bir boyundan sonra, balkonun üzerinden geçip (hoş bir 6c)IV ve V derecelik etaplara ulaşılan sert bir ip boyu

- Sonrasında tekrar zirvenin altında rotaya bağlanmak üzere bir kaç ip boyu tırmanmak için malesef ki Gogna rotasına saptığımız için-ki bu iki ip boyu da oldukça zordu (VI+, VII-, sestogrado!- )- Bu yüzde tırmanamızın mümkün olmadığı zor bir ip boyu (6c+)

- 55m’lik son ip boyu bugüne kadar gör-çık tırmandığım en zor 6b’ydi, 2 parmaklık küçük tutamakların olduğu, son bir kaç kilit hamleden önce emniyet almanın çok zor olduğu bir ip boyu... Bu noktada kısa süre için bulutlar geldi bu yüzden biraz atmosferik oldu.

- Dikkat!: İkinci ip boyunun başı (6b+) sabah saatlerinde 8m’lik bir slaple başlıyor ki sürtünme gerçekten az. Parmak tahtasında (Fingerboard) tüm o yaptıklarınıza şükredeceğiniz zamanlardan biri.

- Bu rota bugüne kadar tırmandığım en harika rotaydı ve 11 1/1 saatte rotayı bitirerek akşamüstü saat 6 civarında Punta Rocca’nın zirvesinde olmak benim için oldukça şaşırtıcı oldu.

- Sonuç olarak Rifigio Pian dei Fiacconi’den bedava bira kazandık :) Bir gece önce, kendinden emin bir şekilde Messner’in rotasını (Bir keresinde Simone bu rotayı aşağıdan göstermişti) bitirerek bizi geçeceklerini söyleyen iki İtalyan dağcı biz zirvedeyken hala zirveden epey uzaktaydı. Zirveye yaklaştığımızda Messner’in rotasının üst kısmından onların bir fotografını çektim.

- Malzeme: 2x60 m 9.5mm ip, 0.5ten 3.5 no ya kadar değişen numaralarda BD marka cam seti, bir set friend, telli takoz seti (hiç kullanılmadı), bir kaç kevlar bant, 4 adet uzun biri istasyonda kullanmak için ekstra uzun dikişli perlon, ekspress setler, emniyet aletleri. Sikke,çekiç veya benzeri hiç bir şey taşımadık.

- Yiyecek & İçecek: İkimiz de aynı şeyleri taşıdık, 4 adet enerji jeli, 4 adet müsli/enerji barı ve her birimiz 2 lt su. Kısaca, hızlı ve hafif!

1 Avanti Popolo:“İleri Halk” anlamında. İtalyan sosyalist hareketinin simgesi olan “Bandiera Rossa” (Kızıl Bayrak) isimli ünlü marşın da ilk sözüdür. (Ç.N.)

2 Sosta: Dur (Ç.N.)

3 Quando vuoi: İstediğin zaman (Ç.N.)

4 Su oluğu etabı, "Funnel pitch" (Ç.N.)